Yusuf El Cüveyni, Gazzali'nin hocası İmam Cüveyni Kimdir
Ebu Hamid Gazzali’nin hocasıdır. Bir Eşari kelamcısı ve Şafii Mezbebi fakihi olan İmam Cüveyni, Selçuklu veziri Kündüri’nin Tuğrul Bey’i yalanlarla dolduruşa getirmesi üzerine hapis cezası almıştır ancak, Cüveyni yakalanmadığı için hapse atılmamıştır.
Editör: Karamanca
07 Şubat 2022 - 15:20 - Güncelleme: 26 Eylül 2022 - 17:47
Hicri 419 yılının Muharrem, Miladi ise 1028 yılının Şubat ayında Nişabur yakınlarındaki Ezazvar köyünde doğmuştur. Künyesi İmamül Haremeyn Ebül-Meali Rüknüddin Abdülmelik bin Abdillah in. Yusuf el-Cüveyniet-Tai en-Nisaburi’dir. Hayatının ilk yıllarında bir alim olan babasından ilim tahsil etmekle birlikte, amcası Ali bin Yusuf’tand a dersler aldı. Küçük yaşına karşın hocaları ile ilmi konularda tartışır, görüş alış verişinde bulunurdu.
Bu yönüyle babasının vefatından sonra yaşı 20 civarında olmasına rağmen müderrislikle görevlendirildi. Öte yandan müderrislik yaparken de eğitimine devam eden Cüveyni, bölgede meşhur alimlerden de dersler aldı. Ebu Abdullah el-Habbazi’den kıraat, Ali bin Faddal el-Mücaşii’den Arap edebiyatı, Ahmed bin Hüseyin el-Beyhaki’den fıkıh, Ebül-Kasım el-İskaf’tan usuli fıkıh, Abdurrahman bin Hasan bin Aliyyek ile Ebu Nuaym el-İsfahani ve daha diğer alimlerden hadis ilimlerini tahsil etti. Birçok alimle münazaralarda bulunarak Ehli sünnet inancını savunarak bu mezhebin Nişabur çevresinde güçlenmesine hizmet etti.
Şii-Mutezili görüşlerinin koyu savunucusu ve Eşariliğin güçlenmesini hazmedemeyen devrin Büyük Selçuklu Veziri Amidülmülk el-Kündüri, bidatçılara minberlerden lanet okunması için Tuğrul Bey’den ferman çıkarttıktan sonra bunu Eşariyye alimlerinin aleyhinde kullandı ve onların vaaz verme, ders okutma faaliyetlerini yasakladı. Alimlerden bir kısmının hapsedildiği bu gelişmeler üzerine Cüveyni, aralarında Beyhaki gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup alimle birlikte Nişabur’dan ayrılarak Bağdat’a gitti. Burada bölgenin ileri gelen alimleriyle tanışıp ilmi sohbetlerde bulunduktan sonra Hicaz’a geçip dört yıl kadar Mekke ve Medine’de kaldı. Derslere devam eden Cüveyni’nin şöhreti bu bölgelerde de hızla yayıldı.
Tuğrul Bey’in vefatından sonra Selçuklu sultanı olan Alparslan’ın Kündüri’yi azledip yerine Nizamülmülk’ü getirmesi üzerine Cüveyni Nişabur’a döndü ve kendisi için yaptırılan Nizamiye Medresesi müderrisliğine tayin edilirken, vakıfların idaresi de uhdesine verildi. Burada vefatına kadar sürdürdüğü öğretim faaliyetine gencinden yaşlısına, cahilinden âlimine kadar pek çok kişi katılarak ilminden faydalandı.
Ebu Hamid Gazzali, Kiya el-Herrasi, Ali bin Muhammed et-Taberi, Abdülgafir el-Farisi gibi isimler yetiştirdiği meşhur öğrenciler arasında yer alırlar. İlmi otoritesini kabul ettirdiği ve “İmamül-Haremeyn” unvanını aldığı yıllarda bile mütehassıs olarak gördüğü alimlere öğrencilik yapmaktan çekinmezdi. Hayatının son yıllarında tasavvufa karşı ilgi duydu ve riyazetle meşgul oldu. 25 Rebîülâhir 478 (20 Ağustos 1085) tarihinde Nişabur civarındaki Büştenikan köyünde vefat etti ve kendi evine defnedildi. Ölümünden birkaç yıl sonra cesedinin Hüseyin Kabristanı’na nakledilerek babasının yanına defnedildiği söylenir. Cüveyni; fıkıh, usuli fıkıh, kelam, tefsir ve hadis alanlarındaki çalışmalarıyla tanınır ancak, bunlardan özellikle kelam ve usuli fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilir.
Âlemin hadis olduğunu ispat etmek için kendi dönemine kadar kullanılan delillere ilaveten hudus ve imkan delillerini birleştirerek üçüncü bir metot geliştirmiştir. İmam Cüveyni, sınırlı da olsa kelâm ilminin kapılarını felsefeye açmış, ahval nazariyesine meyletmiş, tabiat kanunlarında determinizm bulunmadığını söylemiş ve kelâm ilminde Gazzali ile birlikte müteahhirin devrinin başlamasına zemin hazırlamıştır. Cüveyni’nin bazı kelam görüşleri şöyledir; Bilgi bir şeyi olduğu gibi kavramaktır.
Akıl bilgiyi meydana getiren bir vasıta olmakla beraber mutlak ve sınırsız bir kaynak değildir, vahiyle desteklenmedikçe gerçeğin bilgisini kavramakta yetersiz kalır. Nazar ve tefekkürün bir türü olması itibariyle cedel, Aristo mantığını benimseyenlerin öne sürdüğü gibi zanni değil kesin bilgiye ulaştıran bir yoldur. 30’u aşkın eseri vardır.
Bu yönüyle babasının vefatından sonra yaşı 20 civarında olmasına rağmen müderrislikle görevlendirildi. Öte yandan müderrislik yaparken de eğitimine devam eden Cüveyni, bölgede meşhur alimlerden de dersler aldı. Ebu Abdullah el-Habbazi’den kıraat, Ali bin Faddal el-Mücaşii’den Arap edebiyatı, Ahmed bin Hüseyin el-Beyhaki’den fıkıh, Ebül-Kasım el-İskaf’tan usuli fıkıh, Abdurrahman bin Hasan bin Aliyyek ile Ebu Nuaym el-İsfahani ve daha diğer alimlerden hadis ilimlerini tahsil etti. Birçok alimle münazaralarda bulunarak Ehli sünnet inancını savunarak bu mezhebin Nişabur çevresinde güçlenmesine hizmet etti.
Şii-Mutezili görüşlerinin koyu savunucusu ve Eşariliğin güçlenmesini hazmedemeyen devrin Büyük Selçuklu Veziri Amidülmülk el-Kündüri, bidatçılara minberlerden lanet okunması için Tuğrul Bey’den ferman çıkarttıktan sonra bunu Eşariyye alimlerinin aleyhinde kullandı ve onların vaaz verme, ders okutma faaliyetlerini yasakladı. Alimlerden bir kısmının hapsedildiği bu gelişmeler üzerine Cüveyni, aralarında Beyhaki gibi meşhur kişilerin de bulunduğu bir grup alimle birlikte Nişabur’dan ayrılarak Bağdat’a gitti. Burada bölgenin ileri gelen alimleriyle tanışıp ilmi sohbetlerde bulunduktan sonra Hicaz’a geçip dört yıl kadar Mekke ve Medine’de kaldı. Derslere devam eden Cüveyni’nin şöhreti bu bölgelerde de hızla yayıldı.
Tuğrul Bey’in vefatından sonra Selçuklu sultanı olan Alparslan’ın Kündüri’yi azledip yerine Nizamülmülk’ü getirmesi üzerine Cüveyni Nişabur’a döndü ve kendisi için yaptırılan Nizamiye Medresesi müderrisliğine tayin edilirken, vakıfların idaresi de uhdesine verildi. Burada vefatına kadar sürdürdüğü öğretim faaliyetine gencinden yaşlısına, cahilinden âlimine kadar pek çok kişi katılarak ilminden faydalandı.
Ebu Hamid Gazzali, Kiya el-Herrasi, Ali bin Muhammed et-Taberi, Abdülgafir el-Farisi gibi isimler yetiştirdiği meşhur öğrenciler arasında yer alırlar. İlmi otoritesini kabul ettirdiği ve “İmamül-Haremeyn” unvanını aldığı yıllarda bile mütehassıs olarak gördüğü alimlere öğrencilik yapmaktan çekinmezdi. Hayatının son yıllarında tasavvufa karşı ilgi duydu ve riyazetle meşgul oldu. 25 Rebîülâhir 478 (20 Ağustos 1085) tarihinde Nişabur civarındaki Büştenikan köyünde vefat etti ve kendi evine defnedildi. Ölümünden birkaç yıl sonra cesedinin Hüseyin Kabristanı’na nakledilerek babasının yanına defnedildiği söylenir. Cüveyni; fıkıh, usuli fıkıh, kelam, tefsir ve hadis alanlarındaki çalışmalarıyla tanınır ancak, bunlardan özellikle kelam ve usuli fıkıh ilimlerinde otorite kabul edilir.
Âlemin hadis olduğunu ispat etmek için kendi dönemine kadar kullanılan delillere ilaveten hudus ve imkan delillerini birleştirerek üçüncü bir metot geliştirmiştir. İmam Cüveyni, sınırlı da olsa kelâm ilminin kapılarını felsefeye açmış, ahval nazariyesine meyletmiş, tabiat kanunlarında determinizm bulunmadığını söylemiş ve kelâm ilminde Gazzali ile birlikte müteahhirin devrinin başlamasına zemin hazırlamıştır. Cüveyni’nin bazı kelam görüşleri şöyledir; Bilgi bir şeyi olduğu gibi kavramaktır.
Akıl bilgiyi meydana getiren bir vasıta olmakla beraber mutlak ve sınırsız bir kaynak değildir, vahiyle desteklenmedikçe gerçeğin bilgisini kavramakta yetersiz kalır. Nazar ve tefekkürün bir türü olması itibariyle cedel, Aristo mantığını benimseyenlerin öne sürdüğü gibi zanni değil kesin bilgiye ulaştıran bir yoldur. 30’u aşkın eseri vardır.
YORUMLAR