Gündelik hayatın telaşından, sürekli değişen ülke ve dünya gündeminden dolayı hatırlamamız gereken en önemli değerlerimizi unutuyoruz çoğu zaman. Aile gibi, dost gibi, vatanı uğruna can veren şehitlerimiz gibi.
Mayıs ve Haziran aylarında vatanını korumak pahasına canından, sevdiklerinden, gençliğinden geçmiş 27 vatan evladı toprağa düştü. Ve ne acıdır ki hiçbirinin ismi İstanbul seçimleri, S-400 zirvesi, dövizin dalgalanması, siyasilerin birbirleriyle girdikleri söz dalaşı, maç tahminleri kadar konuşulmadı bu ülkede.
Haber bültenlerinde alt yazılarla geçen Hakkari’den acı haber, Suriye’de 2 asker şehit, şehitlerin cenazeleri memleketlerine uğurlandı ibareleri ve akşam haberlerinde sadece 45 saniye evet yanlış okumadınız sadece 45 saniyelik görüntülerle şehitlerimizin cenazeleri ve hayat hikayeleri ekranlara geliyor. Ardından siyasete, siyasilere dakikalarca yer verilerek habercilik yapılıyor. Şehitlerimize duyarlılığımız bu ülkede sadece 45 saniyeden ibaret.
Özellikle ulusal televizyon kanalları ve gazeteler ne yazık ki şehitlerimize o kadar duyarsız kalıyor ki bu en çok da şehit ailelerinin canını yakıyor. Şehit ailesi için bir sayısı çok büyük bir rakamdır oysa. Her şehit haberi sonrasında ağızlardan hep aynı cümleler dökülür. ‘’Şehitler Ölmez, vatan bölünmez’’, ‘’şehitlerimizi unutursak kanımız kurusun’’ diye. Ama ne yazık ki o şehitlerimizi sadece 45 saniyelik görüntüleri izledikten, iki satırlık haberleri okuduktan sonra unutup gidiyoruz.
Şehitlerimizi unutmamak adına geçen yıl ben üzerime vazife edinerek şehit ailelerimizle röportajlar yapma kararı almıştım. İlk adımımı da atmış, daha 21 yaşında Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde şehit olan Sözleşmeli Piyade Er Oğuzhan Küçük kardeşimin hayat hikayesini babası Alahattin Küçük, abisi Mücahit Hamza Küçük ve çocukluk arkadaşı Mustafa Erok’un ağzından dinlemiş, yazıya döküp yayınlamıştım. O dönem şehit aileleri ve yakınlarından başka bana destek veren çıkmamıştı. Bu durum da haliyle üzmüştü beni. Buna rağmen pes etmeyecektim. Şehitlerimizin hikayelerini ailelerinden, arkadaşlarından dinleyerek kaleme almaya devam edecektim ama malum nedenlerden dolayı yarım bırakmak zorunda kaldım. Oğuzhan’ın hikayesini dinlerken içim yandı. Kendi kardeşimi kaybetmiş gibi hissettim. Babasının ağzından dökülen her kelimede boğazıma bir yumru oturdu. O zaman anladım ki bir evladı kaybetmenin ne demek olduğunu sadece o evladın ailesi bilir.
Şimdi yeniden şehitlerimin hikayelerini yazmaya onları unutturmamaya talibim. 2017 Haziran ayında Oğuzhan gibi Muhammed Ali Mevlüt Dündar’ında yarım kalmıştı hayalleri, umutları. İlk fırsatta şehidimin annesi Gülten teyzemi ziyaret etmek istiyorum. Şehidimin hayallerini, umutlarını annesinin ağzından dinlemek isterim. O evladını anlatsın ki herkes Muhammed Ali Mevlüt Dündar’ı bir kez daha hatırlasın. Hatırlasın ki bu ülke için canından geçenleri unutmasın.
Ulaşabildiğim, kabul ettirebildiğim kadarıyla diğer şehit ailelerine de gitmeye çalışacağım. Evlatlarını, eşlerini, kardeşlerini anlatmalarını isteyeceğim. Kim bilir belki bu sayede haberlerde 45 saniyelik görüntülerinin ardından unuttuğumuz, unutturulan şehitlerimizi yeniden hatırlarız. Hakan Yılmaz’ları, Oğuzhan Küçük’leri, Ömer Doğan’ları, Muhammed Ali Mevlüt Dündar’ları, Mehmet Kızılca’ları, Kuddusi Arısoy’ları, Zafer Ak’ları, Erkan Kurşun’ları ve daha nice isimsiz kahramanı bu sayede daha yakından tanıma fırsatı bulmuş oluruz.
Şehitlerini unutma Türkiye.
YORUMLAR