Berberlik mesleği, sanırım yapay zekanın en son yok edeceği mesleklerden birisidir. Gelişen teknolojiye rağmen berberlerin mesleki olarak yerinin garanti olduğunu düşünüyorum. Haliyle hepimiz ayda bir berber koltuğuna oturmak zorunda kalıyor ve hatta bundan keyif alıyoruz.
Ekonomik kriz dönemlerinde bile ihmal etmekten imtina ettiğimiz bir olgu traş olmak. Ekonominin düzgün dönemlerinde 15 güne bir gidilen berberler kriz dönemlerinde ayda bir yada maksimum 2 ayda bire düşürülebilir. Ama ne yaparsak yapalım mutlaka o koltuğa oturmamız gerekir. Haliyle bende geçen günlerde berber koltuğuna oturdum. Malum berberlik mesleğinin olmazsa olmazı muhabbettir.
Ortalama 30 dakikalık kesim boyunca havadan sudan, siyasetten, spordan ve ekonomiden konuşulur. Vergi oranlarının yüksekliği, çırak ve kalfa bulamama sorunu, ücretli çalışan vatandaşların maaşlarındaki erime sonucu, daha az tıraşa geliyor olmaları gibi mutat ekonomik sorunlar konuşuldu. Sonra müşteri için işin can yakan kısmına geldik tabi. Kasaya usulca yanaştım ve borcumuz ne kadar dedim. Abi kartla ödersen 480, nakit ödersen 400 dedi. %20’lik bir fark var haliyle bu banka kesintisiyle alakalı olamaz. Sebebini sorduğumda gelir ve kurumlar vergisinin çok yüksek olduğu o yüzden böyle bir yöntem uyguladıklarını söyledi.
Vay memleketimin haline. Ama ne diyeceksin balık baştan kokar. Milyarlarca lira vergi kaçıran, uzlaşma adı altında vergi borçlarını sildiren, vergi vermemek için adını bile duymadığımız adacıklarda hesap açıp para aktaran, güzellik salonu, kafe vb. adlarla para aklayanlar, ellerini kollarını sallayarak gezince esnaf da gözü karartmış. Suç bu biliyorsun değil mi? diye hatırlatınca abi herkes yapıyor diye savunmaya geçilmesi de ayrı bir ironi. Ama derdim bir ifşa değil, bir soruna dikkat çekmek aslında.
Türkiye’de vergi kaçırmak, artık bireysel bir ahlaki çöküntü değil, adeta sistemin bir parçası haline gelmiş durumda. Vergisini düzenli ödeyen vatandaş, sokakta her gün servetlerine servet katan ama bir kuruş vergi ödemeyenleri izliyor. Son yıllarda vergi kaçıranların cezasız kalması, kara para aklayanların lüks içinde yaşamaya devam etmesi bu durumu daha da pekiştiriyor. Devlet, ekonomiyi döndürmek için tabana yaydığı vergilerle halktan topladığı parayla, beyzadelerimizin ödemediği vergileri finanse etmeye çalışıyor. Vergi sistemine olan güvenin erozyona uğraması, vatandaşın "benim ödediğim vergiler nereye gidiyor?" sorusunu sıkça sormasına neden oluyor. Vergi kaçırmanın alenen cezasız kalması, bunun bir tür “kurnazlık” olarak görülmesine yol açıyor.
Ama asıl korkulması gereken şey bugün de değil yarın da yatıyor. Hemen başlayalım anlatmaya;
Dünya genelinde bu tür bir davranışın bir alışkanlık ya da kültürel norm haline gelmesi için 10 ila 30 yıl gibi bir sürenin gerektiği belirtiliyor. Son yıllarda ortaya çıkan vergi afları ve uzlaşmaları vatandaşın güven endeksini dibe vurduruyor. Milyonlarca liralık borçların bir kalemde silinmesi, düzenli vergi ödeyenleri cezalandırırken, kaçıranları ödüllendiriyor. İşin daha vahimi, halk, kara para aklama iddialarıyla anılan isimlerin hiçbir yaptırıma maruz kalmadığını gördüğünde, sistemin çürüdüğüne inanıyor.
Türkiye’de vergi denetimleri ve yaptırımlar konusunda yaşanan eksiklikler, vergiden kaçmanın normalleşmesine önemli ölçüde katkı sağlıyor. Dönem dönem açıklanan bazı af yasaları, vergi borçlarını kısmen veya tamamen silen hükümler içeriyordu. Bu tür düzenlemeler, vatandaşlarda “vergi borcum olsa bile bir gün af çıkar” düşüncesini pekiştiriyor. Ayrıca, kara para aklama davalarında yaşanan usulsüzlükler ve mahkeme süreçlerinin uzaması, kamuoyunda "büyük balıklar cezasız kalıyor" algısını güçlendiriyor. Bu durum, küçük işletmelerin ve esnafların vergi kaçırma eylemlerini meşrulaştırıyor. Çünkü onlar için mantık şöyle çalışıyor: “Eğer büyük oyuncular cezasız kalıyorsa, bizim küçük çapta vergi kaçırmamız neden sorun olsun?”
Türkiye’de kayıt dışı ekonominin boyutu, resmi rakamlara göre bile GSYH’nin %25’i civarında. Ancak gerçek rakamın bunun çok daha üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Vergi yükü küçük esnafın, maaşlı çalışanların ve KOBİ’lerin sırtına yüklenirken, büyük sermaye sahipleri offshore hesaplarla kazançlarını kaçırıyor.
Son yıllarda Türkiye’de hızla yaygınlaşan lüks tüketim çılgınlığı, vergi kaçakçılığının ne kadar olağan hale geldiğini gözler önüne seriyor. Gelir beyanına bakıldığında asgari ücretin biraz üzerinde görünen birçok kişi, milyon dolarlık villalarda yaşıyor, milyonluk araçlarla geziyor.
Vergi kaçırmanın normalleşmesi, ekonomideki büyük dengesizliklerin ve adaletsizliğin en büyük göstergelerinden biri. Namuslu olanların namussuzlaştığı bir döneme girdik. Şu an ise namuslu olanların salak olarak görüldüğü bir döneminin içindeyiz. Vergisini düzenli ödeyenler her geçen gün daha da azalıp, bu çarpık sistemin bir parçası haline gelmeye başlayacak. Ve korkarım ki bu sistem eğer düzelmezse çocuklarımıza namuslu olmanın erdemini değil, hayatta kalmak için nasıl namussuz olması gerektiğini öğretmeye başlayacağız.
YORUMLAR