Mustafa Koçak

Mustafa Koçak


Türkiye'nin yaşlanan nüfusuna karşı stratejiler

14 Ekim 2024 - 10:03 - Güncelleme: 14 Ekim 2024 - 10:30

Türkiye, genç nüfusuyla uzun yıllar boyunca övündü; ancak bu durum hızla değişmektedir. Bugün, Türkiye’de yaşlanan nüfusun ekonomik, sosyal ve sağlık sistemleri üzerindeki etkileri, artık göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir mesele haline gelmiş durumda. Peki, Türkiye bu demografik değişim karşısında ne kadar hazırlıklı? Yaşlanan nüfusun getirdiği zorluklarla başa çıkmak için hangi stratejiler geliştirilmeli?

2024 yılı itibarıyla, Türkiye’de 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı %12’ye ulaşmış durumdadır. Bu oran, 2000 yılında sadece %6 seviyelerindeydi. Bu, nüfusun yaklaşık 10 milyondan fazla bir kısmının 65 yaş ve üzeri olduğu anlamına geliyor. Daha da çarpıcı olan ise, 2050 yılına kadar bu oranın %20’yi aşması ve Türkiye’nin yaşlı nüfus kategorisinde yer alacak olmasıdır. Bir başka deyişle, Türkiye, “genç” bir ülke olma vasfını hızla kaybetmekte ve yaşlanan bir toplum haline dönüşmektedir.

Bu demografik dönüşüm, Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi üzerinde büyük bir baskı oluşturmaktadır. 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de çalışan her 4 kişiden biri emeklilik yaşına yaklaştı ve emeklilik sistemi üzerindeki yük her geçen gün artmaktadır. 2023 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) emeklilik ödemeleri ve sağlık ödemelerinin toplamı 1 trilyon 962 milyar TL’dir. 

Yaşlanan nüfus, Türkiye’nin ekonomik büyümesi üzerinde de doğrudan etkiler oluşturmaktadır. 2024 yılı itibarıyla, Türkiye’nin iş gücüne katılım oranı %50’nin altına düşmüş durumdadır. Genç nüfusun azalması ve emeklilik yaşına gelenlerin sayısının artması, Türkiye’nin üretim gücünü zayıflatmaktadır. Türkiye’nin GSYİH’si 2023 yılında 1.2 trilyon dolar seviyesinde, ancak bu rakamın önümüzdeki yıllarda yaşlanan nüfusun etkisiyle yavaşlayacağı öngörülebilir. Ekonomik büyümenin %3’ün altına düşmesi beklenirken, bu durum Türkiye’nin küresel rekabet gücünü de olumsuz etkileyecektir.

Ayrıca, yaşlanan nüfusun sağlık harcamaları üzerindeki etkisi de dikkate değer. 2023 yılı itibarıyla, Türkiye’nin sağlık harcamaları 500 milyar TL’ye ulaşmış durumda ve bu harcamaların büyük bir kısmı yaşlı nüfusa yönelik sağlık hizmetlerinden kaynaklanmaktadır. Bu rakamın, yaşlanan nüfusun artışıyla birlikte daha da yükseleceği ve sağlık sistemine olan talebin giderek artacağı öngörülebilir.

Türkiye’nin bu demografik dönüşüm karşısında alması gereken stratejik adımlar büyük önem taşımaktadır. İlk olarak, Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemini sürdürülebilir hale getirecek reformlar yapması elzemdir. Erken emeklilik teşviklerinin gözden geçirilmesi, sosyal güvenlik sistemi üzerindeki baskıyı hafifletebilir. Ayrıca, özel emeklilik sistemlerinin yaygınlaştırılması ve bireysel emeklilik tasarruflarının teşvik edilmesi, Türkiye’nin emeklilik sistemine olan bağımlılığını azaltabilir.

İkinci olarak, Türkiye’nin iş gücüne katılım oranını artırmak için kadın istihdamını destekleyen politikalar geliştirmesi gerekmektedir. 2024 yılı itibarıyla, Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı sadece %30 seviyesinde. Bu oran, OECD ülkeleri arasında en düşük oranlardan biri olup, Türkiye’nin iş gücü potansiyelinin büyük bir kısmını kullanmadığını göstermektedir. Kadınların iş gücüne katılımını teşvik edecek politikalar, Türkiye’nin ekonomik büyümesini destekleyebilir ve yaşlanan nüfusun oluşturduğu iş gücü açığını kapatabilir.

Son olarak, Türkiye’nin sağlık sistemini yaşlanan nüfusun artan taleplerine karşı hazırlıklı hale getirmesi gerekmektedir. Yaşlılara yönelik sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmak ve bu hizmetlere erişimi kolaylaştırmak için yatırımlar yapılmalıdır. Ayrıca, yaşlı bakım hizmetlerinin geliştirilmesi ve bu alanda özel sektörün teşvik edilmesi, sağlık sistemi üzerindeki yükü azaltabilir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum