Mustafa Koçak

Mustafa Koçak


Türkiye'de biyoteknolojinin geleceği

19 Aralık 2024 - 14:02

Günümüzde, bilim ve teknoloji hızla ilerlerken, genetik araştırmalar ve biyoteknoloji alanındaki gelişmeler, insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden birine tanıklık etmemize vesile oluyor.

Genetik bilimi, sadece sağlık alanında değil, tarımdan enerjiye, çevre korumadan adli tıpa kadar birçok alanda çığır açan yeniliklere kapı aralıyor. Türkiye, bu alandaki küresel yarışta yerini alabilir mi? Genetik biliminin potansiyelini ne ölçüde değerlendirebiliyoruz? Bu sorular, ülkemizin geleceğini şekillendirecek nitelikte.

2024 yılı itibarıyla dünya genelinde biyoteknoloji sektöründe yapılan yatırımlar, 2 trilyon doları aşmış durumda. Bu yatırımların büyük bir kısmı, genetik araştırmalara ve gen düzenleme teknolojilerine ayrılıyor. Türkiye’de de bu alanda önemli adımlar atılmış durumda. 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’de biyoteknoloji ve genetik araştırmalara yapılan toplam yatırım miktarı 3 milyar dolara ulaşmış durumda. Bu rakam, 2020 yılına kıyasla %250 oranında bir artışa tekabül ediyor ve Türkiye’nin bu alandaki kararlılığını gösteriyor.

Ancak, daha da şaşırtıcı olan, Türkiye’nin genetik araştırmalardaki potansiyelini tam anlamıyla kullanamamış olmasıdır. Türkiye, genetik çeşitlilik bakımından oldukça zengin bir ülke olmasına rağmen, bu potansiyeli yeterince değerlendiremiyor. Örneğin, Türkiye’deki bitki türlerinin %30’u endemik, yani sadece bu coğrafyada bulunan türlerdir. Ancak bu bitkilerin genetik kaynakları üzerinde yapılan araştırmalar, dünya genelinde bu alanda yapılan araştırmaların sadece %1’ini oluşturuyor. Bu, Türkiye’nin biyoteknoloji ve genetik araştırmalar alanında ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu ve bu potansiyelin henüz tam anlamıyla keşfedilmediğini gösteriyor.

Genetik biliminde kaydedilen ilerlemeler, sağlık sektöründe devrim niteliğinde yenilikler getirdi. Gen düzenleme teknolojileri sayesinde, kalıtsal hastalıkların tedavi edilmesi, hatta önlenmesi mümkün hale geliyor. Türkiye’de de bu alanda önemli çalışmalar yürütülüyor. 2024 yılı itibarıyla Türkiye’de gen tedavisi gören hasta sayısı 10.000’i aşmış durumda. Bu, genetik biliminin sağlık alanında ne kadar önemli bir rol oynadığını ve Türkiye’de bu alandaki gelişmelerin hızla ilerlediğini gösteriyor.

Ancak, genetik bilimindeki bu ilerlemeler, sadece sağlık alanıyla sınırlı değil. Biyoteknoloji, tarımda verimliliği artırma, çevre koruma ve enerji üretimi gibi alanlarda da büyük bir potansiyele sahip. Türkiye, tarımsal üretimde verimliliği artırmak ve iklim değişikliğine karşı dayanıklı bitki türleri geliştirmek için genetik biliminden faydalanabilir. Örneğin, Türkiye’nin buğday üretiminde kullanılan genetik çeşitliliğin artırılması, verimliliği %30 oranında artırabilir ve kuraklığa karşı daha dirençli ürünler yetiştirilmesine olanak tanıyabilir.

Türkiye, genetik araştırmalar ve biyoteknoloji alanında dünya genelinde rekabet edebilmek için çeşitli projeler yürütmektedir. 2024 yılı itibarıyla Türkiye, yerli ve milli biyoteknoloji araştırma merkezlerinin kurulmasına yönelik yatırımlarını artırmıştır. Ayrıca, Türkiye’nin ilk genetik veri tabanı projesi hayata geçirilmiş ve bu proje kapsamında 1 milyon vatandaşın genetik verileri toplanarak, sağlık alanında devrim niteliğinde bir adım atılmıştır. Bu tür projeler, Türkiye’nin biyoteknoloji ve genetik biliminde küresel bir aktör haline gelme yolunda attığı önemli adımlar arasında yer almaktadır.

Ancak, Türkiye’nin bu alandaki potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için daha fazla yatırım ve destek gerekmektedir. Özellikle Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi, bu alandaki yenilikçi projelerin hayata geçirilmesi için kritik önem taşımaktadır. Türkiye’de biyoteknoloji ve genetik araştırmalar alanındaki Ar-Ge harcamaları, 2024 yılı itibarıyla GSYİH’nin %0.8’ine denk gelmektedir. Bu oran, dünya ortalamasının altında kalmakta ve Türkiye’nin bu alanda daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini göstermektedir.

Genetik bilim ve biyoteknoloji, Türkiye’nin geleceğinde hayati bir rol oynayacak ve ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasında önemli bir katkı sağlayacaktır. Türkiye, genetik araştırmalar alanında sahip olduğu potansiyeli tam anlamıyla kullanabilirse, sağlık, tarım, çevre ve enerji gibi alanlarda büyük ilerlemeler kaydedebilir. Bu da, Türkiye’nin hem ulusal hem de küresel düzeyde daha güçlü ve rekabetçi bir ülke olmasına katkı sağlayacaktır.

Sonuç olarak, genetik bilim ve biyoteknoloji, sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın geleceğini şekillendirecek bir güçtür. Türkiye, bu alandaki potansiyelini gerçekleştirmek için kararlı adımlar atmalı ve genetik bilimde lider bir ülke olma hedefini sürdürmelidir. Bu, Türkiye’nin bilimde ve teknolojide öncü bir rol üstlenmesinin anahtarı olacaktır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum