18. yüzyılın aydınlanma çağı filozoflarından Denis Diderot’nun hikayesi, günümüz tüketim toplumunun aynası niteliğinde. Borçlarından kurtulup büyük bir servete kavuşan Diderot, kendisine hediye edilen kadife bir sabahlıkla başlar değişime.
O sabahlık, evindeki her bir eşyayı değiştirme arzusunu tetikler ve nihayetinde, eski sade yaşamına özlem duyarak “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık” adlı yazısını kaleme alır. Diderot’nun “Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum” sözü, bugün de yankılanıyor.
Günümüzde bu etkiyi en net şekilde gözlemleyebileceğimiz alanlardan biri akıllı telefonlar. İlk başta sadece arama yapmak ve mesajlaşmak için aldığımız telefonlar, zamanla sosyal medya, fotoğrafçılık, oyun ve daha pek çok işlevle donatıldı. Her yeni model, bir öncekinden daha hızlı, daha parlak, daha çekici. Eski telefonumuz çalışırken bile, yeni modelin cazibesiyle ona yöneliyoruz. Bu sadece telefonla da kalmıyor; yeni bir telefon aldığımızda, daha iyi bir kulaklık, daha şık bir kılıf, daha hızlı bir şarj cihazı da ihtiyaç listemize ekleniyor. Eski sade yaşantımıza duyduğumuz özlem ise hep arka planda bir yerlerde kalıyor.
Moda dünyası da Diderot etkisinin modern bir sahnesi. Bir elbiseye sahip olduğunuzda, onunla uyumlu ayakkabılar, çantalar, takılar derken gardırobunuzu sürekli yenileme ihtiyacı hissedersiniz. Moda trendleri hızla değişir ve her sezon yeni bir "olmazsa olmaz" parça ortaya çıkar. Bu döngü, sadece bireylerin cebini değil, aynı zamanda çevreyi de olumsuz etkiler. Hızlı moda, doğaya büyük zarar verirken, tüketim çılgınlığına kapılan bireyler için de sürdürülebilir bir yaşamdan uzaklaşma anlamına gelir.
Sosyal medya, Diderot etkisinin dijital çağdaki yansımasıdır. Instagram’da gördüğümüz bir influencer’ın yaşam tarzı, kıyafetleri, kullandığı ürünler bizde de benzerlerini alma isteği uyandırır. Birçok insan, sosyal medyada sergilediği hayatı, gerçek hayatından daha önemli hale getirir. Gösteriş ve beğeni arayışı, kişiyi sürekli daha fazlasını tüketmeye iter. Bu döngü, hem psikolojik hem de ekonomik anlamda bireyleri yıpratır.
Diderot’nun kadife sabahlığı ile başlayan hikayesi, bizlere sadeliğin ve ihtiyaçlara yönelik tüketimin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Modern dünyada, ihtiyaçlarımızı belirlerken ve alışveriş yaparken bilinçli olmak, bu döngüden kurtulmanın anahtarıdır. Bu hikâye, modern çağın tüketim çılgınlığına karşı bizlere ders niteliğinde.
Her satın almanın yenisini tetiklediği bir dünyada, bilinçli tüketim ve minimalizm ile gerçek özgürlüğe ulaşabiliriz. Belki de en son aldığınız o yeni telefonun, kıyafetin ya da mobilyanın sizi ne kadar mutlu ettiğini düşünmek, bu döngüden kurtulmanın ilk adımı olabilir. Eski sabahlığımızın efendisi olarak kalabilmek, gerçek huzura ulaşmanın yolu olabilir.
YORUMLAR