Bu yazıyı kaleme alırken çok düşündüm. Hatta yazıyı kaleme aldıktan sonra dosyalarımın arasına attım ve bir süre unuttum. Bazılarınız bu yazıya ciddi tepki gösterirken bazıları da destekleyeceklerdir muhakkak. İşin özüne gelirsek konumuz; Abdullah Öcalan.
Bir af türküsü söyleniyor ülkemizde hatta iyice cılkı çıkmış durumda sulandırdıkça sulandırdık konuyu. Televizyon programları Öcalan’a gelin arayışına bile girdiler. Ah biz yok muyuz millet olarak magazin dedik mi akan sular duruyor. Aslında mevzu gayet net. Abdullah Öcalan’dan bir çağrı yapması bekleniyor. Silah bırakma çağrısı. Bu çağrı sonucunda da kimisi hemen silah bırakılacağını birden güllük gülistanlık olacağını düşünüyor, kimisi de kürtlük kürdistanlık.
Malum daha önce yaşadık buna benzer bir süreç. Ama onun da suyu çıktı. Gelen peşmergeyi törenle karşılayanı mı ararsın, ayaklarına kadar mahkeme götüreni mi? Şehirde silahlar gömülürken aman süreç bozulmasın diye sessiz kalanı da gördük, medyanın bir kısmının terör bitti derken diğer kısmının ülke bölündü diye bangır bangır yayınlar yapmasını da. O dönem süreci PKK mı baltaladı, Fetö mü, dış güçler mi bilemem. Ya da o dönem iktidar yetkilileri ellerine yüzlerine mi bulaştırdı onu da bilemem. Ama millet sürece gönülden destek vermişti.
Bugün gelinen noktada yeni bir açılım konuşuyoruz. Yine aynı şeyler başladı. Bir grup Devlet Bey’in aklı devlet aklı diye bağırıyor, bir grup büyük Ortadoğu projesi uygulanıyor bittik diye. Aslında yine herkes aynı şeyleri yapmaya devam ediyor. Ben ise bu sürecin desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum ama belli koşullarla tabi ki. Öncelikle milli ve manevi duygularımıza zarar vermeden, hassas olduğumuz konulara özen gösterilerek yapılmalı. Daha önce yapılan hatalardan dersler çıkarılmalı ve bu sürecin sulandırılmasına izin verilmemeli. Apo’nun meclise gelmesi söz konusu bile olamaz. Çağrısını ister İmralı’dan ister İmralı’ya kuracağınız bir evden ev hapsindeyken yapsın. İmralı’da nefes alıyor olması bile zaten yeterince kirletiyor topraklarımızı. En azından kirlettiği yerde yaşamaya devam etsin. Ayrıca aman süreç zarar görmesin diye PKK’nın silahlanma ve yapılanma hamlelerine sessiz kalınmamalı.
Bir de bu süreç kişilere mal edilmemeli. Bu bir devlet sürecidir. Devlet Bahçeli’nin değil bizatihi devletin sürecidir. Ama görüyorum ki bazı kesimler Devlet Bey üzerinden de süreci sulandırmaya başladı. Güzellemeler, Devlet Bey’in aklı devlet aklı nidaları süreci ancak ve ancak sulandırır. Zaten yakın tarihe bakarsak tezat ortaya çıkar. Mesela Devlet Bey’in aklı devlet aklıysa hangisinin aklı başına geldi merak ediyorum. İlk açılım sürecinde malum bu sürece en çok tepki gösteren kendisiydi, Millet ittifakı seçimi kazanırsa Apo’yu serbest bırakacaklar diyen yine kendisiydi. Terörle müzakere olmaz diyen yine kendisiydi. Yani demek ki olay Devlet Bey’in aklında değil. Bu durumda devlet aklı, beylere bunu böyle yaparsak ve sizde sulandırmazsanız bu defa başarılı oluruz demiş olabilir. Bunun üzerine de herkes kendisine biçilen görevi yerine getirmeye başlamıştır. Belli ki bunun zamanlamasını da belirleyen kişi bir şahıs değil, bir devlet yapısıdır. Peki şu an olan durum ne? Bazı cenahlar bilerek veya bilmeyerek güzellemelerle yine kişiler üzerinden şovlara başladılar. Bir susun Allah aşkına da devlet planladığı gibi yapsın işini.
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere arkadaş siz neyin kavgasını yapıyorsunuz? Apo silah bırakın dedi diye silah mı bırakacak bir sürü ülkenin yönettiği bir örgüt? Tabi ki hayır. Bırak silahı, tırnak makasını bırakmazlar ellerinden, isteseler de bırakamazlar. Bunu ben görüyorum da koca devlet mi görmüyor? Elbet görüyor, elbet biliyor. Ama hem Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hem de uluslararası topluma bir şey ispatlamaya çalışıyor. Yıllarca söylediği ama ikna edemediği bir gerçeği fiiliyata döküyor. ‘Arkadaşlar ne bu örgüt ne de Abdullah Öcalan Kürt vatandaşlarımızın hakkının peşinde değil ve Kürt vatandaşlarımızı da temsil etmiyor’. Aslında mesele bu. Yıllarca söylendi şimdi uygulamalı gösteriyor. Eeee gösterdi sonra ne mi olacak?
Bence olacak olan şu? Devletin aklı binlerce yıldır yaşıyor ama vücudu hep 18 yaşında. Hep güçlü hep bilge. Bu çağrı sonrası çağrıya kulak verip yabancı devletlerin maşası olmaktan çıkmak isteyenler sıla-i rahim yapacaklar. Devlet onlara güvercin olacak, terör yolunda ilerlemeye devam edenlere ise devlet şahin yüzünü gösterecek. Ulusal ve uluslararası arenada artık bu örgütün bir hak arayışı içinde değil de terör arayışı içinde olduğu daha yüksek sesle dile getirilecek. Haklı olduğumuz ve her türlü fedakarlığı yaptığımız gerçeğiyle birlikte uluslararası arena da çalışmalar yapılacak. Peşinden dibimizde kurulmaya çalışılan PYD’ye doğrudan veya dolaylı operasyonlar başlayacak. Hadi oradan biz kim operasyon kim diyenler olabilir? Ne saçmaladın be kardeşim Rusya ve ABD izin vermeden biz bir şey yapamayız diyenler de olabilir.
Ben farklı bakıyorum, devletimizin başka devletlerin izniyle hareket ettiği dönemlerin geride kaldığını düşünüyorum. Devletimizi küçük ve güçsüz görmemiz için uzun yıllardır bilinçaltımıza işlenen o zehirden kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum. Bıkmadık mı milletimizi ve devletimizi küçük görmekten? Tarih boyunca şanlı geçmişimizden hiç mi feyz alamıyoruz? Metehanlardan, Balamirlerden, Alparslanlardan, Fatihlerden ve Atatürklerden. Onlarda böyle düşünüyor olsaydı Karaman kadar bile toprağımız olmazdı.
Tabi ki uluslararası gelişmeler devletin kurduğu oyunu başlatması için bir zemin hazırladı. ABD siyasal sistemi tıkanmış durumda Trump kendi iç dengelerini korumanın ne kadar önemli olduğunun farkında ve yeni bir cephe istemiyor. Zaten Nato ve Birleşmiş Milletler Trump’ın nazarında kamburdan farklı değil. ABD’de yenidünya düzenciler kendi içlerinde kavgaya başladılar. Yüzyıllardır hüküm süren silah sanayinin egemenliği teknoloji şirketlerine boyun eğmeye başlıyor. Bu konuya daha sonra ayrı bir başlık açacağım. Çin şu an Amerika için hem teknolojik hem de silah sanayi anlamında daha büyük bir tehlike. Trump tam bir tüccar, zararı göze alabilir ama en gözden çıkartabileceği yerden zarar eder. Trump’ı geçtim Amerikan derin devlet sistemi de aynı şekilde hareket eder.
Türkiye ise yıllardır uyguladığı ve ülkemize zararı da dokunan mülteci politikalarının meyvesini toplamaya başlamalı. Suriye’ye askeri operasyon yapmadan hami ülke konumuna geldi. Üstelik Suriye toprak bütünlüğü önemli ölçüde korundu. Hani meşhur Büyük Ortadoğu projesi var ya küçük küçük bir sürü devlet, İsrail için lokma olacak diye. Suriye küçük küçük devletler haline gelmedi, gelmemeli de. Büyük tek bir devlet ve hamisi Türkiye.
Rusya’nın Ukrayna ile başı belada Türkiye cephesini göze alamaz. Zaten hem içeriden hem de dışarıdan gelen baskılara dayanamadı ve Esad’ı geri çekti. Bundan sonraki süreçte Ukrayna mevzusuna kanalize olacaktır. Çünkü Trump’ın seçilmesiyle NATO artık ABD’den beklediği desteği alamayacaktır.
İsrail’e gelecek olursak. Küçük ama güçlü bir devlet var karşımızda. Yahudi kökenli vatandaşların elinde muazzam bir sermaye gücü var. Haliyle İsrail bölgede hem dini hem de stratejik anlamda kendisi için önemli olan alanları alarak büyümek isteyecektir. Fakat gözden kaçan küçük bir detay var; TÜRKİYE. O meşhur İsrail olağanüstü toplantı yapıyor konu Türkiye. İsrail tek başına bizim çekinmemiz gereken bir ülke değil. Tam tersine onların Türkiye korkusu her yerden görülüyor. Çünkü onlar biliyor ki burası Türkiye, ne Irak ne Suriye ne Libya. Gelişmiş devletler İsrail’i destekliyor olsa da ABD ve Avrupa arasındaki bu dağınık yapı İsrail’in temkinli hareket etmesini gerektiriyor.
Bir Türk plan yaptığında dünyanın ne kadar değiştiğini tarih bize gösteriyor. Atatürk’ün ölümünden sonra kaybettiğimiz oyun kurma ve oyun bozma kabiliyetlerimizle yeniden sahada olmak istiyoruz.
YORUMLAR