Mustafa Koçak

Mustafa Koçak


Aşkın ekonomisi olur mu?

15 Mart 2025 - 23:30

Bir zamanlar evlilik, iki ruhun tek bir hayatı paylaşmak üzere kutsal bir birlikteliğe adım atmasıydı. Ocağın tüttüğü, çayın birlikte kaynadığı, hayatın müşterek yaşandığı bir müesseseydi. Ancak çağımız, nikâh defterinin sayfalarını rüzgâr gibi çeviriyor; bir imza ile başlayan yolculuk, aynı hızda bir başka imza ile sona eriyor. Boşanmalar artıyor, evlilik süreleri kısalıyor, insanlar birbirinden hızla uzaklaşıyor.

Modern çağın getirdiği toplumsal dönüşüm, kadının ekonomik özgürlüğünü kazanmasını sağladı, fakat bu özgürlüğün evlilik kurumuna olan etkileri pek az konuşuluyor. Feminist hareketler, kadını toplumsal hayatta daha güçlü bir figür haline getirdi. Artık kadınlar yalnızca evin içinde değil, iş dünyasında da var olabiliyor; kendi gelirlerini kazanıyor, kendi kararlarını alıyorlar. Bu, kadınlar için büyük bir zafer. Hatta bu insanlık için büyük bir zafer. Ancak bu zafer, evliliğin dengesini de değiştirdi. Haliyle bu dengelerin istikrarlı bir hale gelmesi için gereken sürede birçok kişi evlilik zaiyatı olarak kayıtlara geçti ve geçmeye devam edecek.

Türkiye’de evde çocuk ve hasta bakımı nedeniyle iş gücüne katılamayan 1,7 milyon kadın varken, diğer yanda kariyer basamaklarını hızla tırmanan ve ekonomik bağımsızlığını kazanan kadınlar var. İkisi arasındaki uçurum, boşanma istatistiklerini belirleyen en önemli unsurlardan biri haline geldi. Artık kadınlar, “evde oturup tahammül etmek” yerine, mutsuz oldukları bir evlilikten ayrılmayı tercih edebiliyorlar. TÜİK 2024 verilerine göre boşanma oranları artarken, evliliklerin süresi de kısalıyor. Özellikle ilk beş yılda boşanma oranlarının yüksek olması, evliliklerin ilk yıllarında dengenin oturmadığını gösteriyor. Diğer ilginç bilgi ise eşlerin evlilik süreleri 20 yılı aştıktan sonra boşanma oranlarının hızlı yükselişi. Bu konuda da ciddi çalışmalar yapılmakta ama bu da başka bir yazının konusu olsun.

Evlilik artık sadece sevginin değil, ekonomik denklemin de bir parçası haline geldi. Büyük şehirlerde yaşam maliyetleri arttıkça, çiftlerin birbirlerine olan toleransı azaldı. Kariyer baskısı, yüksek kira giderleri, çocuk bakım masrafları derken, evlilik giderek daha zor bir müessese haline geldi. Artık çiftler aşkı ve fedakârlığı değil, gelir-gider tablolarını tartışıyor. Birlikte büyümek yerine, bireysel olarak ayakta kalma savaşı veriyorlar. Hatta öyle ki evde faturalar paylaşılıyor, ortak bütçe kavramından herkesin kendi bütçesi kavramına geçiliyor. Geçmişte ekonomik bağımlılık nedeniyle süren birçok evlilik, bugün ilk büyük tartışmada sona erebiliyor. Üstelik “güçlü kadın” figürü, eşler arasında rekabeti de beraberinde getiriyor. Artık birçok evlilikte mesele “kim daha fazla kazanıyor, kim daha güçlü” tartışmasına dönüş. Geleneksel evlilik anlayışındaki “birlikte güçlü olma” fikri, yerini “bireysel güç” mücadelesine bırakıyor.

Güçlü, bağımsız, ekonomik olarak özgür kadınlar, geleneksel evlilik rollerini yeniden tanımlıyor. Eskiden evin direği erkek olarak görülürken, şimdi birçok evde bu rol paylaşılmaya başladı veya doğrudan kadının omuzlarına yüklenir hale geldi. Geleneksel erkek rolüne alışmış birçok erkek için bu yeni düzen alışması zor bir gerçeklik oldu. Bu sorun sadece erkeklere özgü değildir, kadınlarda sorumluluk alabilecek erkeklerin sayısının azaldığından şikayet etmektedir. Çünkü geçmişten gelen ataerkil yapı alfa kadın kavramını kabullenmemizi her iki cinsiyet için de zorlaştırmaktadır.

Bunun yanında kapitalist sistemde bu ayrılıkları besler nitelikte hareket etmektedir. Geçen günlerde okuduğum bir çalışmada ABD’nin en zengin insanlarından olan ve dünyayı yöneten ailelerden biri olduğu iddia edilen Rockefeller’ın bir konuşmasından kesit vermişlerdi. Her ne kadar konuşmanın ses kaydı veya resmi bir açıklaması olmasa da ilgimi çekti. Feminizm ve Alfa Kadın protokolünden bahsediyordu.

Rockefeller; Bu tarz söylemlerin desteklenmesi gerekliliğini savunuyormuş. Aslında buraya kadar gayet normal. Fakat yazılana göre devamında neden desteklenmesi gerektiğini şöyle açıklıyor: ‘’Bir aile de sadece erkek çalışırsa bu ekonomi için tek vergi alınması demektir. İş dünyası için daha pahalı iş gücü demektir. Kadınların iş dünyasına kazandırılması sermaye sahipleri için gereklidir. ’’ Gerçekten Rockefeller ailesine ait olan Rockefeller Foundation’ın (Bağış Kurumu) desteklediği kurumlara baktığımızda ciddi bir miktarın feminizm hareketlerine aktarıldığını görüyoruz. Bu yüzdendir ki son yıllarda “alfa kadın” kavramı sıkça dile getiriliyor.

Peki, bu gidiş nereye varacak? Belki de evlilikler artık yeni kurallar çerçevesinde şekillenecek. Geleneksel rollerin yerini eşitlikçi ilişkiler alacak, ancak bu eşitlik dengesi kurulmazsa, çatışmalar kaçınılmaz olacak. Evlilik bir ortaklık haline geliyor, fakat ortaklık yürütmek de tıpkı bir şirket yönetmek gibi, beceri ve uyum gerektiriyor.

Bugün evlilik, yalnızca bir aşk hikâyesi değil; bir strateji, bir müzakere, bir ekonomi meselesi haline geldi. Belki de en büyük mesele, çiftlerin artık birbirlerine gerçekten ihtiyaç duymamaları. Sevgi ve bağlılık, yerini konfor ve bağımsızlığa bıraktı.

Ama şu da bir gerçek: İnsan doğası gereği birine ait olmak, bir yuva kurmak ister. Evlilik ve boşanma oranları ne kadar değişirse değişsin, insan her zaman sevgiye, anlayışa ve birlikteliğe muhtaç olacaktır. Belki de yeni dönemin evlilikleri, geçmişin naif romantizmi ile bugünün rasyonel gerçekliği arasında bir denge kurmayı başarabilenler için var olmaya devam edecek, kalanlar içinse ise acı bir tecrübe olarak hatırlanacaktır.

YORUMLAR

  • 0 Yorum