İnsülin metabolizmanın düzenleyici temel hormonlarından biridir. İnsülinin keşfi için uzun asırlara dayanan araştırmalar mevcuttur. Bilim adamlarını insülini araştırmaya iten sebep insülin direncinin ortaya çıkardığı klinik hastalıklardır.
Metabolik sendrom olarakta bilinen insülin direnci, insan vücudunun kaslarında, yağında ve karaciğerde bulunan hücrelerin insüline doğru şekilde tepki vermediği ve bu nedenle enerji için kandaki glikozu kullanmadığı durumdur.
Pankreas, kanda artan glukoz seviyelerini telafi etmek ve hücrelerde oluşan direnci kırmak için sürekli daha fazla insülin üretir. Bu da zamanla kan şekeri seviyelerinin yükselmesine neden olur. Ortalama her üç kişiden birini etkilediği görülen insülin direnci sendromu obezite, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, Tip 2 diyabet gibi tıbbi sorunlara sebep olabilir.
Risk faktörleri
Aile öyküsünde Tip 2 diyabet ve insülin direnci olan bireylerde genetik faktörler nedeni ile insülin direnci gelişme riski daha yüksektir. Bunun yanında fazla kalori içeren düzensiz beslenme, egzersizden uzak hareketsiz yaşam tarzı insülin direnci gelişimine neden olmaktadır.
İnsülin direnci riskini arttıran faktörler
Obezite, özellikle karın bölgesinde yağlanma, karbonhidrat ağırlıklı diyet, gestasyonel diyabet, ailede diyabet geçmişi, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, etnik köken, sigara içme, hormanal bozukluklar ve ileri yaş insülin direnci riskini arttırır.
İnsülin direncinde beslenme nasıl olmalıdır?
İnsülin direncinde beslenme için özel gıdalara ihtiyaç yoktur. Özellikle sağlıklı ve uzun soluklu beslenme düzenlerini benimsemek önemlidir. Yavaş bir şekilde kalıcı değişiklikler yapılmalı, yeni alışkanlıklar oluşturulmalıdır. Öğün atlanılmamalı ve karbonhidrat, protein ve yağ dağılımı düzenli olmalıdır.
Protein içeriği yüksek, yağ oranı ideal ve karbonhidrat oranı düşük seçimler yapmak insülin direnci olan hastaların takip etmesi gereken temel formüldür. Et yerine daha az yağlı olan tavuk ve balık ürünlerini tercih ederek vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi ağır karbonhidratlar yerine proteinden almayı sağlamak mümkündür.
Beyaz ekmek yerine esmer ekmek tüketmek insülin direncine karşı beslenmede basit ama oldukça önemli bir değişikliktir. Yüksek lif tüketimi de insülin direncinde önemlidir. Günlük alım miktarının 50 gramdan fazla olması kan şekerinin dengelenmesine yardımcı olur. Badem, siyah meksika fasulyesi, brokoli, mercimek, yulaf ezmesi lif bakımından zengin yiyeceklerdir.
Şekerli ve asitli içecekleri hayatımızdan çıkarmakta bu süreçte oldukça önem taşımaktadır. Şekerin vücuttaki kontrolünün dengeli şekilde sağlanamadığı insülin direnci durumunda tüketilen şekerler doğru şekilde sindirilemediği ve kullanılamadığı için yağ olarak depolanma eğilimi göstermektedir. Bu yüzden besin içeriği olarak vücuda bir katkısı olmayan ve keyif amaçlı içilen şekerli ve asitli içecekler insülin direnci olan hastalar açısından çok daha riskli seçenekler olmaktadır.
Katkı maddesi içeriği de yüksek olan bu ürünler zaten ideal ve sağlıklı şekilde işlemeyen sindirim sistemine ağır yük oluşturacaktır. Bu hususlar göz önüne alındığında, şekerli ve asitli içecekleri beslenme biçiminden tamamen çıkarmak, vücudu gereksiz yağlanmalardan uzak tutmak için yapılması gereken en doğru hareket olacaktır. Bu içeceklere alternatif olarak şekersiz çay, kahve veya ayran gibi vücudu şeker kontrolü açısından yormayacak içecekler tercih edilmelidir. Günlük su tüketimini ortalama olarak 2,5-3 litre arasında tutmak da vücudun sıvı ihtiyacını en doğal şekilde karşılamasını sağlayacak ve diğer zararlı içeceklere yönelimi azaltacaktır.
Egzersiz, kan şekerinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Çünkü egzersiz sırasında enerji kaynağı olarak kandaki şeker kullanılır ve böylece kandaki şeker miktarı azalır. İnsülin direnci bulunan bireylerde günde en az 45 dakika tempolu yürüyüş yapmak en iyi egzersiz olarak kabul edilir.
YORUMLAR