İslami mimari kimliği tüm dünyada, onlarca medeniyet ve kültür çeşitliliğine göre aynı tarzdadır. Bakanın zihnini pasifleştirmez, derin düşüncelere ve okumalara yönlendirir. Aynı zamanda beşerî ihtiyaçların sorunlarını da çözen bir sanat anlayışı vardır. (ev, sokak mimarisi gibi alanlarda böyledir.) Asya topraklarından Afrika topraklarına kadar geniş bir yelpazede aynı hassasiyeti görebiliriz. Üslup aynı iken fazlaca eser çeşitliliği bu mimari anlayışın mükemmel olmasından gelir. Edirne’den Kars’a aynı mimarî üslubun farklı eserler inşa edilebilmesinde de bunu görebiliriz.
Ancak cumhuriyetin ilanı ile hızlanan bir tektipleştirme bu topraklardaki mimari zenginliğe büyük bir darbe vurdu ve hala vurmaya devam ediyor.
Ak Parti iktidarında şehirlerimiz ulaşım imkanları, eğitim kurumları, hastaneler, kamu yatırımları gibi alanlarda gözle görülür bir şekilde kalkındılar. Bunu Karaman’daki kamu yatırımlarından da görebiliriz. Ancak sadece bu alanlarda kalkınan şehirler ‘eski Türkiye’nin kalkınan şehirleridir.
Bir üslubu olmayan öğretmen nasıl öğrencisini istediği gibi yetiştiremezse, üslubu olmayan mimari de istediği gibi bir şehir inşa edemez. Bir devlet bir şehir için bir Çifte Minareli Medrese, bir Bursa Ulu Camii, bir İmaret Camii bırakamıyorsa yeni nesillere, modern bir üslupla inşa edilmiş on tane de kültür merkezi inşa etse hiçbir değeri yoktur. İtfaiye binalarına asılan tabelalara bile yüzlerce, binlerce lira verilirken, kadim bir tarihi mirasa baştan savma tabelalar, sokak ismi taşıyan levhalar asılıyorsa; her bir kıytırık devlet kurumunun lavaboları bile full otomatik hale getirilirken, bir yetkili bir şadırvana sıcak su getirmeyi dert edinmiyorsa kendine, ‘yeni’ Türkiye’nin ilgili kurumları fasa fisodan öteye gidemez.
“Şehir idrak, inşa ve ihyası” konusunda, muhakkik-mimar rahmetli Turgut Cansever ile birçok çalışma yapan Ahmet Davutoğlu, başbakan olarak yaptığı ilk konuşmalarda bir ‘restorasyon’ vaadinde bulunmuştu. Buna ek olarak zihinlere de bir operasyon gerektiğini söylemek çok da zor değil.
Karaman Belediyesi’nin son projelerini inceliyorum. Modern bir şehri oluşturmanın gayreti içerisindeler. Külliye niteliğinde büyük bir cami inşa edilmesi (Ahmet Yesevi Camii) takdire şayan ve umut verici bir gelişme. Ancak hemen yanına bir AVM ve toplu konut projesi yapmak, maalesef tam bir eski Türkiye alışkanlığıdır.
Hatuniye Medresesi’ni lokanta yapmak nasıl bir eski Türkiye alışkanlığı idi ise; ilk inşası bin yıla, yeniden ihyası 500 yıla yaklaşan Karaman Kalesi’nde lokanta, düğün salonu, cafe tarzı işletmelerin ‘hâlâ’ bulunması da tam bir eski Türkiye alışkanlığıdır. Yunus Emre isminden sadece konferans ve nikah salonu olarak yararlanmak da yine köklü bir eski Türkiye alışkanlığıdır.
Ben, en azından Karaman için beklentilerimi ifade edeyim. Tam da siyasi olarak en çok temsil edileceğimiz şu yıllarda bu alışkanlıkları üzerimizden derhal atmalıyız. Ne kadar Konyalıysam o kadar Karamanlıyım diyen bir başbakan, Toprağın milli temsilcisi Konya Şeker’le özdeşleşmiş isim Recep Konuk ve Lütfi Elvan gibi muhtemelen milletvekili ve adı bakanlıkla geçen bu iki ismin koşuşturacağı şu dönemde, uçsuz bucaksız ovalarımızın ne suya ne de yola ihtiyacı, tarihi mirasımızın da ne saygıya ne de kaygıya ihtiyacı olmalıdır.
Karaman’ın artık ‘makam’ına olan saygısı sadece makam arabasından ibaret olan ve küçük düşünen siyasetçi bakışından kurtulması gerekmektedir. Karaman Belediyesi bundan önceki ‘ya fantastik ya da üşengeç’ olan dönemlerinden hiç olmadığı kadar makul bir şekilde seyrediyor. Ancak henüz miras bırakabileceğimiz bir eseri, bir anlayışı maalesef inşa edemiyoruz. Bu noktada değerlerimize sahip çıkmak, onları yeni nesillere taşımak, onları ihya etmek hem bir görev, hem de bir duadır diye düşünmeliyiz. Bunu belediyemiz de düşünmeli.
Aktekke Kent Meydanı Projesi gibi köklü bir çalışmanın başlatıldığı şu dönemde yeni Türkiye’ye artık ‘yeni Karaman’ yakışır.
Selam ve dua ile.
YORUMLAR