Ahmet Cevdet

Ahmet Cevdet


Toroslar'ın seçim analizi

28 Mart 2019 - 13:21

31 Mart 2019 günü yapılacak mahalli idareler seçimlerine sayılı günler kaldı. Bir genel seçim havasında geçse de, yerelde, yerelin sorunları ve dinamikleri ile gayet canlı bir seçim kampanyası sürüyor. Köyünü, kasabasını, bucağını, yurdunu gömlek cebinde taşıyan bir millet olduğumuz için bir hemşeri grubu bir araya gelivermeyedursun… Oy verdiğimiz sandığın akıbeti aklımıza bile gelmez, fakat köyümüz ve köyümüzü çevreleyen bölgeyi dip uçlarına kadar takip ederiz. En ufak bir bilgi kırıntısını heyecanla dinleriz. Hatta köyden gelenler için bu bir nevi ilgi borsası hâline bile gelebilir. Ben de Toroslar’ın bir evladı olarak Taşkent ve Hadim ilçelerimizdeki seçim kampanyasını bir süredir takip ediyordum. Hafta başından bu yana yerinde de gözlemleme fırsatı edindim. Yukarıda yerelin sorunları ve dinamiklerinin özgünlüğüne değinmiş olsam da, benzerliklerden hareketle birtakım tespitlerde bulunmaya engel bir durum yok. Gördüm ki siyasetin dört profili Toroslarda yarışıyor. Peki nedir bu siyasetin dört profili, ya da kimdir? Hikayeyi biraz gerilerden alarak başlayalım.

Türk siyaseti, binlerce yıllık bir birikimin neticesidir, imkanları ve sorunlarıyla. Fakat yerel Türk siyasetinin geçmişi bu kadar geriye gitmez. En yakına gidelim: Osmanlı, merkezi bir devletti. Yereldeki yönetim, merkezi yönetime oldukça sıkı şekilde bağlıydı. Muhtarlık kurumu vardı. Hatta muhtarların seçimle işbaşına geldiği Osmanlı seçimlerini biliyoruz. Fakat bugünkü anlamıyla yerel ve genel seçimlerde seçtiğimiz siyasetçi profillerinin belirmesi için cumhuriyet Türkiye’si seçimlerini beklemek gerekecekti. Cumhuriyetin ilk çeyreğinde ise henüz elitlerin halka karşı ezici bir üstünlüğü vardı. Elit siyasetçi profili bu yıllarda bir kalıp aldı ve büyük bir istikrarla katiyen bu kalıptan çıkamadı… Bu profil Toroslar’da -en azından bugün- görülmediği için üzerinde durulmaya değmiyor.

1950 yılında, Demokrat Parti kurucusu Celal Bayar, Adnan Menderes ve yol arkadaşlarının “Yeter! Söz milletindir” diyerek, kırsalın sorunlarını da Ankara’ya ve çözümlere taşıyan siyasi hareketi başladı. Bugün tahmin edilenden bile daha canlı bir seçim havası artık Anadolu’nun en ücra köylerinde sürmeye başladı. Siyasetçilerin köylüye değil, köylünün siyasetçiye -imkanları ölçüsünde- destek için gittiği bir dönemdi. Bu dönemde iki siyasetçi profili daha belirdi. İkisi de milletin sesiydi. İlki hizmet etmenin kıymetini bilen ama daha çok güler yüzü ve samimiyeti ile ön plana çıkan bir siyasetçiydi. Bu profilin en uç noktası merhum başbakan Adnan Menderes’ti. Taşkent ilçemizin hâlihazırdaki belediye başkanı Osman Arı’yı, hemen hemen bu profilin bir örneği olarak görüyorum. (Merhum başbakanla seslerindeki tınıyı bilmem sadece ben mi benzetiyorum?) Taşkent ilçemiz merkezinde gözle görülür bir değişikliği kimse inkâr edemez. Kendisini güler yüzü ve yardımseverliğiyle tanıyorum. Ak Parti şahsına yönelik bir endişe duymamış olacak ki, ilk dönemi Çetmi’de olmak üzere üçüncü dönem başkanlığa cumhur ittifakından aday gösterildi.

1950’lere, hatta 1940’lara dönelim. Hemen hemen aynı dönemde ve bazen aynı şahıslarda beliren diğer profil ise yıllarca elitist siyasetin kırsalda biriktirdiği tepki ve taleplerin taşıyıcısı olan siyasetçi. İlginçtir, bu profilin de en uç noktası Adnan Menderes’ti. Kendisi de bir toprak ağası olarak dönemin kırsal sorunlarını çok iyi biliyordu. Güler yüzlü olduğu kadar öfkesini taşıyan bir siyasetçiydi. Hatta orduya ve bürokrasiye karşı tavrının pek yumuşak olmadığı söylenir. 2014’te Taşkent ilçemizin Balcılar Mahallesi’nden muhtar olan ve şu anda Büyük Birlik Partisi’nden Taşkent’e aday olan Ali Beki Özçölmekçi’yi de bu profilin bir örneği olarak görüyorum. Bölgenin ilçe merkezi de dahil olmak üzere en kalabalık mahallesi olan Balcılar eşrâfı nüfusuna göre daha çok hizmet görmeyi ve bu seçimde başkanlığın artık kendilerinden bir adaya verilmesini istiyordu. Siyasette de güçlü bir şekilde temsil edilen Balcılar’ın bu isteği görmezden gelindiği için biriken “ders verme” tepkisi, Ali Beki Özçölmekçi’nin adaylığı ile neticelendi. Toprak ağası olması hasebiyle de bir benzerlik kurulabilir, fakat çıkış dinamikleri farklı olduğu için bunu bir tesadüf olarak görüyorum. Gözlemlerim MHP seçmeninde Ali Beki Özçölmekçi’ye meylin olduğu ve iki adayın birbirine yakın sayılarda oy alacakları yönünde.

Demokrat Partisi tecrübesinden sonra Türk sağı, farklı siyasi partilerle sürekli temsil edildi. Temsilin azaldığı zamanlar olsa da sürekliliği bir gerçekti. Bu süreklilik, siyasetçilikte ihtisaslaşmayı da getirdi. Teorik ihtisas sahibi siyasetçilere örnek olarak merhum Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan ve Ahmet Davutoğlu hocaları; pratik ihtisas sahibi siyasetçilere de merhum Turgut Özal, Binali Yıldırım, Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan isimlerini zikredebilirim. Teorik ihtisasın sorunlara neden olduğu zamanlar oldu, fakat pratik ihtisastan bu millet hep fayda gördü. Hadim ilçemizin iki dönemdir belediye başkanı olan Ahmet Hadimioğlu’nu pratik ihtisas sahibi profillere örnek olarak görüyorum. Aynı coğrafyalarda olmalarına rağmen kiraz tarımının Hadim’de açık ara gelişmiş olması, ancak son on yılda yapılan yatırımlarla açıklanabilir. Ehli bilir ki ilçe belediyelerinin merkezi bütçeden aldığı pay çok kısıtlıdır, hatta temel giderler çoğu zaman ancak denkleştirilir. Belediye başkanlarının mahareti alternatif kaynaklar bularak proje üretebilmesinde ve kamu yatırımını ilçesine taşıyabilmesinde yatar. Bu iki tekniğin Hadim serüveni, ders olarak okutulsa yeridir. Son yıllarda “körler sağırlar birbirini ağırlar” temalı plaket ziyaretleri maalesef arttı. Siyasetçilerin zorla güldüğü halk ziyaretleri fotoğrafları ise seçimden seçime türüyor. Ahmet başkan, bu tip siyasete karşı adeta tek başına direniyor. Sessiz insanlarımızı tek tek ziyaret ederek onların sesi oluyor. (Başkanın sesi acaba bu yüzden mi daha gür çıkıyor?) Ak Parti bu durumun farkında olacak ki, üçüncü dönem için cumhur ittifakı adayı olarak Ahmet Hadimioğlu’nu gösterdi. Gözlemlerim ittifak tabanında da Ahmet Hadimioğlu üzerinde ittifak olduğu şeklinde.

Türk sağında ihtisaslaşmadan bahsettik ve geldik dördüncü siyasetçi profiline. İhtisaslaşma, daima “gelinen yer ve gidilen yol”u unutturan bir sonucu içinde barındırır. İhtisas seviyesinin normal olarak algılanır hale gelmesi bir yandan gelişmişlik seviyesini gösterir, diğer yandan mirasyedi üyelerini de yetiştirir. Son yıllarda artan popülist siyaset dili ve profili tüm dünyada güçlenmiştir. Popülizm, bir anlamda elitizmin karşıtıdır: halkçı, halka dayanan mânâsında. Fakat bir de savurgan popülizm vardır ki, sandıklar açılınca yaşanan aydınlanmada ancak anlaşılabilir. Hadim’de önce Ak Parti’den popülist bir dil ile aday olan, sonra da savurgan popülizm dediğimiz mertebeye yükselip bağımsız aday olan dördüncü profil, mitingine çağırdığı Tanju Çolak kadar koşturdu. Hatta o kadar koştu ki, bir hacı emmimizin diliyle “Beyreli’yi de aşarak Alanya’ya yaklaştı.” Bir başka ifadeyle, uzun bir tatil, siyasete giren her yiğidin hayâlidir, fakat demokratik irade sadece bazılarını tatile gönderir.

Kim kazanırsa kazansın. Kazanacak adayları şimdiden tebrik ediyor, bu topraklara faydalı hizmetler yapacaklarına inanıyorum. Seçim sürecinde oluşan ayrılıkların, kırgınlıkların ve küslüklerin sonrasında da devam etmemesini temenni ediyorum.

Bâki muhabbetle.

YORUMLAR

  • 0 Yorum