Selçuklu dönemine ait deri nadir posta sandığını satılığa çıkardı
Dükkandaki en değerli parçanın Selçuklu dönemine ait deri posta sandığı olduğunun bilgisini veren Köse, Davut yıldızı işlemeli bakır tepsi ile kağnı kayışının da en nadir parçalardan biri olduğuna işaret etti.
Editör: Karamanca
21 Nisan 2022 - 12:30 - Güncelleme: 21 Nisan 2022 - 12:33
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde, antikacılık yapan 63 yaşındaki Cuma Köse, kapı kapı gezerek 32 yılda biriktirdiği bin parçanın üzerindeki koleksiyonundan ayrılmak zorunda kalmanın hüznünü yaşıyor.
Köse, hemen hepsi de bir tarih ve yaşanmışlığın göstergesi olan parçaları, ilerleyen yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle satmaya karar verdiğini belirterek, "15 yıldır bu dükkandan tek bir parça dahi çıkmadı. Şimdi ayrılmak çok zor geliyor" dedi.
Dükkandaki en değerli parçanın Selçuklu dönemine ait deri posta sandığı olduğunun bilgisini veren Köse, Davut yıldızı işlemeli bakır tepsi ile kağnı kayışının da en nadir parçalardan biri olduğuna işaret etti.
Elbistan'da yaşayan Cuma Köse, 32 yıl önce antika merakının peşinden giderek, eski ve otantik eşyaları biriktirmeye başladı. Kısa sürede merakını mesleğe dönüştüren Köse, bir dükkan açarak, başta Elbistan olmak üzere çevre ilçe ve illerden kapı kapı gezip antika eşyalar topladı. 2005 yılına kadar antika tutkunlarına satış yaparak geçimini sağlayan Köse, para kazansa da bin bir zorlukla bulup dükkanına getirdiği eşyaların, elinden kayıp gitmesine gönlü razı olmadı. Köse, 'Bu dükkana antika girer ama çıkmaz' dedi ve 15 yıl boyunca tek bir parça dahi satmadı.
Bu süre zarfında antika eşya toplamaya devam eden Köse'nin dükkanı adeta bir müzeye dönüştü. Köse, şimdilerde ise sağlık sorunlarının ve ilerleyen yaşının getirdiği olumsuzluklar nedeniyle 'her birinde tarih gizli' dediği antikalarını satmak zorunda olmanın hüznüyle baş başa kaldı.
Çocukluğundan beri gelen antika ve otantik eşya merakını mesleğe dönüştürdüğünü anlatan Cuma Köse, "Bu iş, tutku ile yapılacak bir meslek. Benim de tutkum, kimisinin eski püskü diye burun kıvırdığı ama her birinde yaşanmışlıkların izi olan bu eşyalar. Bakır kazanlar, güğümler, bakraçlar, tabaklar, tepsiler. Radyolar, saatler, adı bile unutulan demir eşyalar, eski tartılar, ahşap ürünler, sürahiler ve daha nicelerinde sahiplerinin hatırası capcanlı duruyor. Zaten bu eşyaları da, o gözle bakan yani değerini bilenler alıyor" dedi.
Binden fazla eşya biriktirdiğini söyleyen Köse, "Bu dükkandaki her şeyin anısını, kimden ve nasıl aldığımı gün gibi aklımda tutarım. Hepsini hemen her gün siler ve parlatırım. Koleksiyonumdaki en değerli parça, Selçuklu dönemine ait 2 tane posta sandığı. İkisi de deriden yapılma. Bin yıllık olduğunu tahmin ediyoruz. Şu ana kadar fiyat belirleyemedik. Bir tane Davut yıldızı işlemeli bakır tepsim var. Tepsilere Davut yıldızı işlenmesinin de bir amacı bulunuyor. Davut yıldızının yangını önlediğine inanıldığı için evlerde yangın çıkmasın diye işlenirmiş. FM bantlı radyo ile gramofon da özel parçalardan sadece bir kaçı. 1 tane kağnı kayışım var. Bunun bir eşinin da daha zor bulunacağını düşünüyorum. Aslında hepsi benim gözümde eşsiz. Tepsiler, bakır kaplar, tabaklar, bakraçlar kim bilir kimlerin evinde nelere şahitlik etti. Kimi, gelinlerin çeyiziydi kimisi de ağaların ya da beylerin sofralarının başköşesinde duruyordu. Beni cezbeden de bu oldu zaten" diye konuştu.
"Yerin altındaki değil üstündeki hazineleri aradım" diyen Cuma Köse, "32 yıldır bıkmadan, usanmadan deyim yerinde ise kapı kapı dolaştım. Bazen antikalar beni buldu çoğu zaman da ben aradım buldum. Tarihe tanıklık etmiş şeyler bunlar. Mesela bir tane 'batman' var. Eski bir tartı. Belki ismini duyan olmuştur da neye benzediğini bilen kalmamıştır. Görünürde bir demir parçası ama benim için tarihin içinden süzülüp gelen bir şey. Buradaki her şey insanı, geçmişe yolculuğa çıkarıyor. Hepsi benim için özel. 32 yılın ardından bunlardan kopmak ve ayrılmak bana çok zor geliyor. Artık yaşım da ilerledi. Eskisi gibi dolaşamıyorum. Merakım hiç azalmadı ama imkanım elvermiyor. Bakalım alıcısını bulursam satacağım hepsini. Değerini bilen biri mutlaka çıkar. Bazıları hurdaya ver diyor. Bunlara insan nasıl kıyar. Bunların hurdaya gitmesi demek tarihi yok etmek demektir. İnşallah, benim gibi hayallerinin ve tutkusunun peşinden giden birine satarım" ifadelerini kullandı.
Köse, hemen hepsi de bir tarih ve yaşanmışlığın göstergesi olan parçaları, ilerleyen yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle satmaya karar verdiğini belirterek, "15 yıldır bu dükkandan tek bir parça dahi çıkmadı. Şimdi ayrılmak çok zor geliyor" dedi.
Dükkandaki en değerli parçanın Selçuklu dönemine ait deri posta sandığı olduğunun bilgisini veren Köse, Davut yıldızı işlemeli bakır tepsi ile kağnı kayışının da en nadir parçalardan biri olduğuna işaret etti.
Elbistan'da yaşayan Cuma Köse, 32 yıl önce antika merakının peşinden giderek, eski ve otantik eşyaları biriktirmeye başladı. Kısa sürede merakını mesleğe dönüştüren Köse, bir dükkan açarak, başta Elbistan olmak üzere çevre ilçe ve illerden kapı kapı gezip antika eşyalar topladı. 2005 yılına kadar antika tutkunlarına satış yaparak geçimini sağlayan Köse, para kazansa da bin bir zorlukla bulup dükkanına getirdiği eşyaların, elinden kayıp gitmesine gönlü razı olmadı. Köse, 'Bu dükkana antika girer ama çıkmaz' dedi ve 15 yıl boyunca tek bir parça dahi satmadı.
Bu süre zarfında antika eşya toplamaya devam eden Köse'nin dükkanı adeta bir müzeye dönüştü. Köse, şimdilerde ise sağlık sorunlarının ve ilerleyen yaşının getirdiği olumsuzluklar nedeniyle 'her birinde tarih gizli' dediği antikalarını satmak zorunda olmanın hüznüyle baş başa kaldı.
Çocukluğundan beri gelen antika ve otantik eşya merakını mesleğe dönüştürdüğünü anlatan Cuma Köse, "Bu iş, tutku ile yapılacak bir meslek. Benim de tutkum, kimisinin eski püskü diye burun kıvırdığı ama her birinde yaşanmışlıkların izi olan bu eşyalar. Bakır kazanlar, güğümler, bakraçlar, tabaklar, tepsiler. Radyolar, saatler, adı bile unutulan demir eşyalar, eski tartılar, ahşap ürünler, sürahiler ve daha nicelerinde sahiplerinin hatırası capcanlı duruyor. Zaten bu eşyaları da, o gözle bakan yani değerini bilenler alıyor" dedi.
Binden fazla eşya biriktirdiğini söyleyen Köse, "Bu dükkandaki her şeyin anısını, kimden ve nasıl aldığımı gün gibi aklımda tutarım. Hepsini hemen her gün siler ve parlatırım. Koleksiyonumdaki en değerli parça, Selçuklu dönemine ait 2 tane posta sandığı. İkisi de deriden yapılma. Bin yıllık olduğunu tahmin ediyoruz. Şu ana kadar fiyat belirleyemedik. Bir tane Davut yıldızı işlemeli bakır tepsim var. Tepsilere Davut yıldızı işlenmesinin de bir amacı bulunuyor. Davut yıldızının yangını önlediğine inanıldığı için evlerde yangın çıkmasın diye işlenirmiş. FM bantlı radyo ile gramofon da özel parçalardan sadece bir kaçı. 1 tane kağnı kayışım var. Bunun bir eşinin da daha zor bulunacağını düşünüyorum. Aslında hepsi benim gözümde eşsiz. Tepsiler, bakır kaplar, tabaklar, bakraçlar kim bilir kimlerin evinde nelere şahitlik etti. Kimi, gelinlerin çeyiziydi kimisi de ağaların ya da beylerin sofralarının başköşesinde duruyordu. Beni cezbeden de bu oldu zaten" diye konuştu.
"Yerin altındaki değil üstündeki hazineleri aradım" diyen Cuma Köse, "32 yıldır bıkmadan, usanmadan deyim yerinde ise kapı kapı dolaştım. Bazen antikalar beni buldu çoğu zaman da ben aradım buldum. Tarihe tanıklık etmiş şeyler bunlar. Mesela bir tane 'batman' var. Eski bir tartı. Belki ismini duyan olmuştur da neye benzediğini bilen kalmamıştır. Görünürde bir demir parçası ama benim için tarihin içinden süzülüp gelen bir şey. Buradaki her şey insanı, geçmişe yolculuğa çıkarıyor. Hepsi benim için özel. 32 yılın ardından bunlardan kopmak ve ayrılmak bana çok zor geliyor. Artık yaşım da ilerledi. Eskisi gibi dolaşamıyorum. Merakım hiç azalmadı ama imkanım elvermiyor. Bakalım alıcısını bulursam satacağım hepsini. Değerini bilen biri mutlaka çıkar. Bazıları hurdaya ver diyor. Bunlara insan nasıl kıyar. Bunların hurdaya gitmesi demek tarihi yok etmek demektir. İnşallah, benim gibi hayallerinin ve tutkusunun peşinden giden birine satarım" ifadelerini kullandı.
YORUMLAR