Bankayı öldür
Editör: Karamanca
02 Kasım 2024 - 10:59
"Kill the bank" yani "Bankayı öldür" ifadesi, Amerikan tarihindeki önemli bir ekonomik ve siyasi tartışmayı simgeler.
Bu ifade, 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nin ikinci merkezi bankası olan Second Bank of the United States'e karşı çıkan Başkan Andrew Jackson tarafından kullanılmıştır. Jackson, bankanın fazla güçlü ve demokratik süreçlere karşı hesap vermeyen bir kurum olduğunu savunarak, 1832'de bankanın yenilenme sürecini veto etmiş ve nihayetinde bankanın charter'ını yenilemeyerek onun kapatılmasına neden olmuştur. Bu hareket, Amerika'nın bankacılık tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak kabul edilir.
Amerika Merkez Bankası (Federal Reserve veya kısaca Fed), 1913 yılında Federal Reserve Act ile kurulan ve ABD'nin merkez bankası olarak hizmet veren bir kurumdur. Fed'in kuruluş amacı, ekonomik istikrarı sağlamak, bankacılık sistemini düzenlemek ve para politikalarını yürütmektir. Peki, Fed gerçekten bağımsız bir banka mıdır? Kurucuları kimlerdir? Bu konudaki komplo teorileri nelerdir? Hangi ailelerin merkez bankasını yönettikleri iddia edilir? Bu yazıda, bu soruları ele alacağız.
Fed'in bağımsızlığı, sıklıkla tartışılan bir konudur. Teknik olarak, Fed bağımsız bir kurum olarak tanımlanır çünkü kararlarını alırken doğrudan siyasi baskılardan etkilenmez. Ancak, Fed'in başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, ABD Başkanı tarafından atanır ve Senato tarafından onaylanır. Bu durum, Fed'in tam bağımsızlığını sorgulatan bir unsurdur. Ayrıca, Fed'in politikaları ve kararları, ekonomi üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu için siyasi tartışmalara da konu olabilir.
Fed'in kuruluşunda önemli rol oynayan bazı isimler arasında J.P. Morgan, Paul Warburg ve Nelson Aldrich gibi bankacılar ve politikacılar bulunur. Bu kişiler, 1910 yılında Jekyll Island'da gizli bir toplantı düzenleyerek Fed'in temellerini atmışlardır. Bu toplantı, Fed'in kurulmasına yönelik planların şekillendiği ve Federal Reserve Act'in taslağının hazırlandığı bir buluşma olarak bilinir.
Fed'in kuruluşu ve faaliyetleri hakkında birçok teorisi bulunmaktadır. Bu teorilerden biri, Fed'in aslında bağımsız olmadığını ve belirli aileler tarafından kontrol edildiğini iddia eder. Bu iddialara göre, Rothschild, Rockefeller, Warburg ve Morgan gibi güçlü aileler, Fed'in arkasındaki gerçek güçlerdir. Bu ailelerin, dünya ekonomisini kontrol etmek ve kendi çıkarlarını korumak için Fed'i kullanarak gizli bir güç ağını yönettikleri öne sürülür. Bu teoriler, genellikle finansal sistemin şeffaflığı ve gücü hakkında şüphe uyandırmak amacıyla ortaya atılır.
Fed'in kurucuları arasında yer alan Paul Warburg'un Rothschild ailesiyle bağlantılı olduğunu ve J.P. Morgan'ın Rockefeller ailesiyle yakın ilişkileri olduğunu iddia edebiliriz. Ayrıca, bu ailelerin dünya genelinde bankacılık ve finans sektöründe büyük etkileri olduğu ve bu etkilerini Fed aracılığıyla sürdürdükleri öne sürülür. Bu durumda Fed, aslında bu ailelerin çıkarlarını koruyan ve onların gücünü pekiştiren bir araçtır.
Bir başka teori, Fed'in Amerika'nın finansal bağımsızlığını zayıflattığı ve uluslararası bankacılık elitlerinin kontrolünü artırdığı yönündedir. Bu teoriye göre, Fed'in para politikaları ve faiz oranı kararları, uluslararası finansal kuruluşlar ve güçlü aileler tarafından yönlendirilir. Bu durum, Amerikan halkının ekonomik çıkarlarının göz ardı edilmesine ve uluslararası bankacılık elitlerinin çıkarlarının korunmasına yol açar.
Haber & Yorum / Ata Korkut
Bu ifade, 19. yüzyılda Amerika Birleşik Devletleri'nin ikinci merkezi bankası olan Second Bank of the United States'e karşı çıkan Başkan Andrew Jackson tarafından kullanılmıştır. Jackson, bankanın fazla güçlü ve demokratik süreçlere karşı hesap vermeyen bir kurum olduğunu savunarak, 1832'de bankanın yenilenme sürecini veto etmiş ve nihayetinde bankanın charter'ını yenilemeyerek onun kapatılmasına neden olmuştur. Bu hareket, Amerika'nın bankacılık tarihindeki en önemli olaylardan biri olarak kabul edilir.
Amerika Merkez Bankası (Federal Reserve veya kısaca Fed), 1913 yılında Federal Reserve Act ile kurulan ve ABD'nin merkez bankası olarak hizmet veren bir kurumdur. Fed'in kuruluş amacı, ekonomik istikrarı sağlamak, bankacılık sistemini düzenlemek ve para politikalarını yürütmektir. Peki, Fed gerçekten bağımsız bir banka mıdır? Kurucuları kimlerdir? Bu konudaki komplo teorileri nelerdir? Hangi ailelerin merkez bankasını yönettikleri iddia edilir? Bu yazıda, bu soruları ele alacağız.
Fed'in bağımsızlığı, sıklıkla tartışılan bir konudur. Teknik olarak, Fed bağımsız bir kurum olarak tanımlanır çünkü kararlarını alırken doğrudan siyasi baskılardan etkilenmez. Ancak, Fed'in başkanı ve yönetim kurulu üyeleri, ABD Başkanı tarafından atanır ve Senato tarafından onaylanır. Bu durum, Fed'in tam bağımsızlığını sorgulatan bir unsurdur. Ayrıca, Fed'in politikaları ve kararları, ekonomi üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğu için siyasi tartışmalara da konu olabilir.
Fed'in kuruluşunda önemli rol oynayan bazı isimler arasında J.P. Morgan, Paul Warburg ve Nelson Aldrich gibi bankacılar ve politikacılar bulunur. Bu kişiler, 1910 yılında Jekyll Island'da gizli bir toplantı düzenleyerek Fed'in temellerini atmışlardır. Bu toplantı, Fed'in kurulmasına yönelik planların şekillendiği ve Federal Reserve Act'in taslağının hazırlandığı bir buluşma olarak bilinir.
Fed'in kuruluşu ve faaliyetleri hakkında birçok teorisi bulunmaktadır. Bu teorilerden biri, Fed'in aslında bağımsız olmadığını ve belirli aileler tarafından kontrol edildiğini iddia eder. Bu iddialara göre, Rothschild, Rockefeller, Warburg ve Morgan gibi güçlü aileler, Fed'in arkasındaki gerçek güçlerdir. Bu ailelerin, dünya ekonomisini kontrol etmek ve kendi çıkarlarını korumak için Fed'i kullanarak gizli bir güç ağını yönettikleri öne sürülür. Bu teoriler, genellikle finansal sistemin şeffaflığı ve gücü hakkında şüphe uyandırmak amacıyla ortaya atılır.
Fed'in kurucuları arasında yer alan Paul Warburg'un Rothschild ailesiyle bağlantılı olduğunu ve J.P. Morgan'ın Rockefeller ailesiyle yakın ilişkileri olduğunu iddia edebiliriz. Ayrıca, bu ailelerin dünya genelinde bankacılık ve finans sektöründe büyük etkileri olduğu ve bu etkilerini Fed aracılığıyla sürdürdükleri öne sürülür. Bu durumda Fed, aslında bu ailelerin çıkarlarını koruyan ve onların gücünü pekiştiren bir araçtır.
Bir başka teori, Fed'in Amerika'nın finansal bağımsızlığını zayıflattığı ve uluslararası bankacılık elitlerinin kontrolünü artırdığı yönündedir. Bu teoriye göre, Fed'in para politikaları ve faiz oranı kararları, uluslararası finansal kuruluşlar ve güçlü aileler tarafından yönlendirilir. Bu durum, Amerikan halkının ekonomik çıkarlarının göz ardı edilmesine ve uluslararası bankacılık elitlerinin çıkarlarının korunmasına yol açar.
Haber & Yorum / Ata Korkut
YORUMLAR