Türkiye'de kriz anlarında gelişen fırsatçılık

Mustafa Koçak
ABONE OL

Her milletin, zorluklara karşı dayanıklılığı, birlik ve beraberliğiyle ölçülür. Türkiye, tarih boyunca pek çok zorlu dönemden geçmiş, halkın fedakarlığı ve metanetiyle bu badireleri atlatmıştır. Ancak, son yıllarda yaşanan ekonomik krizler, doğal afetler ve pandemiler, toplumun bazı kesimlerinde vicdanın derin bir uçuruma yuvarlandığını, fırsatçılığın ise bu boşluğu hızla doldurduğunu göstermektedir. Türkiye’de kriz anlarında ortaya çıkan fırsatçılık, sadece maddi değil, aynı zamanda ahlaki bir çöküntünün de habercisidir.

2024 yılı itibarıyla, Türkiye’deki ekonomik krizlerin etkisiyle enflasyon oranı %70’i aşmış, temel gıda maddelerinde ve tüketim ürünlerinde fiyatlar adeta bir roket hızında fırlamıştır. Bu durum, fırsatçıların iştahını kabartmış, halkın en zor zamanlarında dahi vicdansızca kazanç elde etme arzusunu körüklemiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, 2023 yılı içinde temel gıda ürünlerinde yapılan denetimlerde, ürünlerin %40’ında haksız fiyat artışı tespit edilmiştir. Daha da çarpıcı olan, bu fırsatçılığın en fazla yapıldığı ürünlerin, halkın en temel ihtiyaçları olan ekmek, yağ ve süt gibi gıda maddeleri olmasıdır.

Bu sadece ekonomik alanda değil, aynı zamanda toplumsal ilişkilerde de büyük bir güvensizlik ve yabancılaşma yaratmıştır. İnsanlar, marketlerde karşılaştıkları fahiş fiyatlar karşısında çaresiz kalmakta, vicdanın giderek kaybolduğu bir toplumda yaşam mücadelesi vermektedirler. Daha da acı olan, Türkiye’de halkın %60’ının, kriz anlarında fırsatçılığın artmasını "normal" bir durum olarak görmeye başlamasıdır. Bu, ahlaki değerlerin nasıl bir erozyona uğradığının en net göstergesidir.

Türkiye’de fırsatçılığın bu denli yaygınlaşması, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de derin yaralar açmaktadır. 2024 yılı itibarıyla, Türkiye ekonomisinde haksız fiyat artışları ve fırsatçılığın neden olduğu mali kayıp, yıllık 100 milyar TL’yi aşmış durumdadır.

Sadece ekonomik kayıplar değil, aynı zamanda toplumsal huzur da bu fırsatçılığın kurbanı olmaktadır. Pandemi döneminde, maske, dezenfektan ve temel hijyen ürünlerinde yaşanan fahiş fiyat artışları, toplumda büyük bir öfkeye yol açmıştı. İnsanlar, en temel ihtiyaçlarına erişimde zorlanırken, fırsatçıların vicdansızca kazanç elde etmesi, toplumsal dayanışmayı zayıflatan en önemli unsurlardan biri haline geldi. Türkiye’de, kriz dönemlerinde halkın %70’i, fırsatçılıkla karşılaştığını ve bu durumun kendilerini çaresiz hissettirdiğini ifade ediyor.

Türkiye’nin sosyal dokusunda, komşuluk ilişkileri, dayanışma ve yardımlaşma her zaman önemli bir yer tutmuştur. Ancak, fırsatçılığın bu denli yaygınlaşması, bu değerlerin de hızla erozyona uğramasına neden oluyor. Komşusuna el uzatmak yerine, krizi fırsata çevirenlerin sayısı arttıkça, toplumun birlik ve beraberlik duygusu zayıflıyor. Türkiye’de, son yıllarda yapılan bir araştırma, halkın %80’inin, kriz anlarında toplumsal dayanışmanın azaldığını ve fırsatçılığın arttığını düşündüğünü ortaya koyuyor.

Bu durum, sadece ekonomik bir mesele olarak ele alınmamalıdır; bilakis, ahlaki bir çöküşün göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Toplumda vicdanın yerini fırsatçılık aldığında, bireyler arasındaki güven kaybolur, insan ilişkileri zayıflar ve toplumun temelleri sarsılır.

Türkiye’de, bu ahlaki çöküntünün izlerini silmek ve toplumsal dayanışmayı yeniden inşa etmek, sadece bireylerin değil, aynı zamanda devletin de en önemli sorumluluklarından biri olmalıdır.

Türkiye’nin kriz anlarında fırsatçılıkla başa çıkabilmesi için bazı önemli adımlar atması gerekmektedir. İlk olarak, devletin bu tür fırsatçılık durumlarına karşı daha sert ve caydırıcı önlemler alması elzemdir. 2024 yılı itibarıyla, Türkiye’de haksız fiyat artışları ve fırsatçılık suçları için uygulanan cezaların caydırıcı olmadığı, bu suçların artışına neden olduğu gözlemlenmektedir. Cezaların artırılması ve bu tür suçların sıkı denetimlerle engellenmesi, toplumsal vicdanın yeniden tesis edilmesinde önemli bir rol oynayabilir.

Ayrıca, Türkiye’de toplumsal dayanışmayı artırmak için yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının daha aktif bir rol oynaması gerekmektedir. Kriz anlarında, halkın en temel ihtiyaçlarını karşılaması için sosyal yardım ağlarının güçlendirilmesi, fırsatçılığın önüne geçebilir. Bu, aynı zamanda toplumun birlik ve beraberlik duygusunu pekiştirerek, kriz anlarında birbirine daha fazla destek olmasını sağlayacaktır.

Son olarak, Türkiye’nin eğitim sisteminde ahlaki değerlerin ve toplumsal vicdanın önemi daha fazla vurgulanmalıdır. Genç nesillere, sadece bilgi ve beceri değil, aynı zamanda ahlaki sorumluluklar ve toplumsal dayanışma bilinci de kazandırılmalıdır. Bu, toplumun gelecekte karşılaşacağı zorluklara karşı daha dirençli ve dayanışmacı olmasını sağlayacaktır.

Türkiye, tarih boyunca zorluklara karşı dayanıklılığıyla bilinen bir millet olmuştur. Ancak, son yıllarda yaşanan krizler, bu dayanıklılığın yerini fırsatçılığa ve ahlaki çöküntüye bırakmaya başlamıştır. Fırsatçılık, sadece bireysel kazançların artmasına yol açmaz; bilakis, toplumsal güveni zayıflatarak, toplumun temellerini sarsar. Türkiye, bu ahlaki çöküşü durdurmak ve toplumsal vicdanı yeniden inşa etmek için acil adımlar atmalıdır.

Unutulmamalıdır ki, bir toplumun en büyük gücü, ekonomik büyüklüğü değil, ahlaki değerleridir. Türkiye, bu değerleri koruduğu sürece, her türlü zorluğu aşabilecek, krizleri fırsata çeviren değil, dayanışmayı güçlendiren bir millet olarak yoluna devam edebilecektir. Vicdanın yerini fırsatçılığın aldığı bir dünyada, en büyük kayıp insanlıktır. Ve bu kaybın telafisi, ancak vicdanın yeniden inşasıyla mümkün olacaktır.