Tarladan markete, bu ne acele?

Mustafa Koçak
ABONE OL

Son yıllarda, soframıza koyduğumuz yiyeceklerin fiyatı hızla arttı. Markete her gidişimizde, etiketlerin biraz daha yükseldiğini görüyoruz. Dünya genelinde gıda fiyatları düşerken Türkiye’de neden artıyor? FAO’nun verilerine göre, dünya gıda fiyatları geçen yıl %10,9 düşmüş ama Türkiye’de tam %72 artmış. Bu durum, dar gelirli vatandaşlar için artık dayanılmaz bir hal aldı.

Bugün Türkiye’de gıda fiyatlarının artışı, bizim gibi ekonomik sorunlarla uğraşan ülkelerden bile çok daha fazla. Gıda fiyatları Brezilya’da %4,76, Hindistan’da %6.21 ve Endonezya’da %1.71 artarken, Türkiye’de bu oran %45,3. Brezilya’da ekonomik kriz var, Hindistan nüfusu 1.5 milyara geldi ama onların bile gıda fiyatları bu kadar yükselmedi. Yine pirinç fiyatları 2024 yılında dünya genelinde %8 düşerken, buğday fiyatları sadece %1 artmış (Veriler Dünya Bankasının 26.11.2024 tarihli raporundan alınmıştır). Peki bizim ülkemizde son 1 yıl içerisinde pirinç ve buğday fiyatları ne kadar değişti? Bu fark, bizim ülkemizde gıda politikalarının ve ekonomik yönetiminin ihtiyaca cevap veremediğini, tüm dünyada enflasyon var söyleminin geçerli olmadığını gösteriyor.

Bu durum en çok dar gelirli vatandaşlarımızı etkiliyor. Çünkü kazandıkları paranın büyük bir kısmını yemek ve içmeye harcıyorlar. Örneğin, en yoksul %20’lik kesim için gıda fiyatlarındaki artış, genel enflasyondan bile yüksek. Yani bu insanlar, zaten dar olan bütçeleriyle daha az şey alabiliyor, sofraları giderek boşalıyor. Çünkü zorunlu gıda ürünlerinin dar gelirli vatandaşın bütçesinde kapladığı yer çok daha fazla. Sofraya koyacak ekmek, sebze, et veya süt bulamamak artık yüzbinlerce insanın gerçeği haline geldi. (İtiraz etmeden önce bir araştırınız askıda ekmek, askıda süt, askıda bebek maması gibi bir sürü kampanya gerçekleştiriliyor ve bunların hiçbiri zincir marketler tarafından değil mahalle esnafınız tarafından yapılıyor)


(Prof. Dr. Erinç Yeldan tarafından TÜİK verilerinden derlenmiştir)

Bu adaletsizliğin bir diğer boyutu ise üreticiden markete kadar oluşan fahiş fiyat farkıdır. Çiftçi domatesi kilosu 5 TL’ye satarken, aynı domatesin markette 20 TL’ye ulaşması, yalnızca bir maliyet artışı değildir. Güncel örnek olması için 28.11.2024 verilerine göre mandalina tarladan 16 TL'ye çıkarken 3 harfli marketlerde en düşük 48 TL’ye satılmaktadır. Bu, açıkça bir haksız kazanç ve ahlaksızlık göstergesidir. Üretici emeğinin karşılığını alamazken, tüketici bu fiyatlara mahkûm ediliyor. Aradaki komisyoncular ve zincir marketler, ne yazık ki, bu sistemden en çok fayda sağlayan taraf oluyor. Bu durum, toplumdaki adalet duygusunu zedeliyor ve halkın güvenini yok ediyor.

Üreticiden tüketiciye kadar olan bu süreçteki fiyat artışları, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir sorun olarak ele alınmalıdır. Emeğiyle üretim yapan çiftçi de, bu ürünlere muhtaç olan tüketici de aynı şekilde mağdur olurken, aradaki zincir kazancı katlayan bir fırsatçılık sergiliyor. Bu, sadece ekonomik sistemin değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın da iflas ettiğini gösteriyor. Bu durumun devam etmesi, toplumun sadece ekonomik değil, ahlaki çürümesine de yol açacaktır.

Peki bu işin çözümü ne? Öncelikle çiftçilere destek artırılmalı, tarım arazileri daha verimli kullanılmalı ve ürünlerin tüketiciye daha ucuz ulaşması sağlanmalı. Marketlerde fiyat kontrolü yapılmalı, üreticiden tüketiciye kadar olan süreçte adaletsizlikler ortadan kaldırılmalı. Aracılar yerine üreticiden doğrudan tüketiciye ulaşacak kooperatifler, yerel pazarlar ve üretici birlikleri teşvik edilmelidir.

Sofrada adalet sağlanmazsa en büyük bedeli yine halk öder. Gıda fiyatları, insanların yaşam kalitesini doğrudan etkiler. Bugün soframıza koyduğumuz her lokmanın maliyeti arttıkça, vatandaşların yaşam mücadelesi daha da zorlaşıyor. Bu ülke hepimize yetecek kadar bereketli, ama bu bereketi adil ve ahlaklı bir şekilde paylaşmak hepimizin sorumluluğu. Soframızdaki bu yük, dayanabileceğimizden fazlası olmamalı.