Meskûn mahallerin meçhul çocukları

Mustafa Koçak
ABONE OL

Bir şehrin arka sokaklarında, yüksek binaların gölgelerinde büyüyen çocuklar vardır. Onlar, yaşamın zorluklarına rağmen gözlerinde umut ışığı taşıyan, hayalleriyle büyük şehirlerin gürültüsüne meydan okuyan meçhul çocuklardır. Gelir durumu düşük ailelerin çocukları olarak, onlar için hayat, zengin semtlerdeki yaşıtlarından daha farklı bir mücadeledir. Ancak bu çocukların kalplerinde taşıdığı bir şey vardır ki, onları gerçekten özel kılar: Ülke ve şehir sevgisi. Koşulsuz şartsız, yokluk içinde var olan bir dayanışma kültürü.

Türkiye'de gelir dağılımı adaletsizliği, özellikle düşük gelirli mahallelerde yaşayan çocukları derinden etkiliyor. Gini katsayısı gibi ölçütlerle de desteklenen veriler, toplumun en zengin yüzde 20’sinin toplam gelirin neredeyse yarısını elde ettiğini, buna karşın en yoksul yüzde 20’nin bu gelirin yalnızca yüzde 6-7’sine erişebildiğini ortaya koyuyor. Bu eşitsizlik, fırsatların eşit paylaşılmaması ve bu mahallelerdeki çocukların hayalleriyle gerçeklik arasındaki mesafenin giderek açılmasına neden oluyor.

Bu zorluklarla mücadele eden gençler, kendilerine özgü bir kültür yaratmış durumda. Modifiye edilmiş Tofaş marka arabalar, onların sosyal çevrelerinde önemli bir simge olarak öne çıkıyor. Ancak bu arabalar, yalnızca maddi bir araç değil; aynı zamanda hayalleri, tutkuları ve sosyal kimliklerini yansıttıkları bir platform. Arabalarının üzerine yazdıkları özlü sözler, camlara yapıştırdıkları simgeler ve mahallenin adını taşıyan sticker’lar, onların hikâyelerinin sessiz ama güçlü birer anlatıcısı oluyor.

Bunun yanında, bu gençler genellikle örgülü bileklikler, mahalle turnuvalarındaki formalar, mahalle kahvesindeki eski tabelalar ve sosyal medya gruplarında kullanılan ortak görseller gibi unsurlarla da bir dayanışma kültürü yaratıyor. Sokak duvarlarına çizilen grafitiler, onlara ait bir imza gibi görülüyor. Bu duvarlar, çoğu zaman sistemin dışladığı gençlerin haykırışlarının bir yansıması oluyor. Grafitilerdeki mesajlar, hem hayal kırıklıklarını hem de umutlarını ifade ediyor.

Ayrıca, rap ve arabesk müzik bu kültürün en güçlü ifade araçlarından biri. Kendi yazdıkları şarkı sözleriyle, hem birbirlerine hem de dış dünyaya mesajlar iletiyorlar. Bu şarkılarda adaletsizlik, dostluk, mahalleye duyulan sevgi ve daha iyi bir yaşam özlemi işleniyor. Müzik, onların dünyasında bir terapi ve kimlik aracı olarak öne çıkıyor.

Ancak, bu gençlerin yaşamlarındaki eksiklikler yalnızca maddi kaynaklarla ilgili değil. Eğitim, rehberlik ve sosyal destek eksikliği, onların potansiyellerini gerçekleştirmelerini engelliyor. Maddi imkansızlıkla birleşen dağınık aile yapısı ve aile sevgisinin eksikliği telafisi mümkün olmayan yaralar açabiliyor. Güce tamah etmekten çok, abi veya baba yerine koyulan nüfuz sahibi sapkınların elinde oyuncak olmaya kadar giden bir süreç işlemeye başlıyor.

Eğer toplumun kurmuş olduğu kurumsal yapılar destek eli uzatmazsa veya zaafiyete uğrarsa, bu çocuklar ve gençler, suça sürüklenme veya kötü alışkanlıklar edinme riskiyle karşı karşıya kalabiliyor. Ancak, her zorluk bir fırsat doğurabilir. Bu çocuklar, yaşadıkları sıkıntılarla mücadele ederken geliştirdikleri azim ve dayanıklılıkla geleceğin liderleri olabilirler.

Bu nedenle, eğitim ve sosyal destek programları bu gençler için hayati önem taşıyor. Unutulmamalıdır ki, bu çocukların potansiyelleri doğru yönlendirilirse, hem kendi hayatlarında hem de şehirlerinin geleceğinde fark yaratabilirler.