Büyük şeytan mı, küçük şeytan mı?
Ortadoğu’nun kanayan yarası Gazze, bir kez daha küresel güçlerin satranç tahtasında kritik bir hamleye dönüşüyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze’yi Amerika’ya katma ve "Orta Doğu’nun Rivierası"na dönüştürme niyetini açıkladığı sözleri, aslında çok daha derin bir stratejinin parçası gibi görünüyor.
Eğer bu açıklamaların satır aralarına dikkatle bakarsak, meselenin sadece bir mülkiyet iddiası olmadığını, Ortadoğu ülkelerini belirli bir senaryoya zorlayan bir taktik olduğunu fark ederiz.
Bu planın en kritik noktalarından biri, Trump’ın Filistinlilerin geri dönüş hakkının olmayacağını açıkça dile getirmesi. ABD, Filistin meselesinde daha önce de statükoyu İsrail lehine bozacak hamleler yapmıştı.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerini meşru ilan etmesi ve Golan Tepeleri’ni İsrail toprağı olarak kabul etmesi gibi adımlar, Washington’un İsrail yanlısı tutumunun sistematik bir parçasıydı. Ancak Gazze meselesi, bugüne kadar doğrudan ABD'nin el koymak istediği bir alan olmamıştı. İşte tam da burada devreye giren soru şu: ABD, neden şimdi Gazze'yi kendi sınırlarına dahil etmek istiyor?
Bu girişimin ardında yatan en büyük strateji, İsrail’in Gazze üzerindeki kontrolünü dünya kamuoyuna daha "makul" bir seçenek olarak sunmak olabilir. ABD, “ya biz gelir ve burayı alırız, ya da İsrail Gazze’yi kontrol etmeye devam eder” mesajını vererek, bölgedeki Arap ülkelerini ikinci seçeneğe razı etmeye mi çalışıyor? Yani, "ölümü gösterip sıtmaya razı etme" taktiği mi uygulanıyor?
Bölgede yaşanan gelişmeler de bu tezi destekler nitelikte. Lübnan’da Hizbullah’a yönelik İsrail saldırıları artarken, İran’ın Gazze ve Batı Şeria’daki varlığı zayıflıyor. Filistin yönetimi, İsrail karşısında her geçen gün daha fazla yalnızlaşırken, Türkiye ve diğer bölgesel güçler ise Filistin meselesine yönelik farklı yaklaşımlar sergiliyor. ABD'nin bu çıkışı, Filistin'in meşru temsilcilerini daha fazla sıkıştırarak, İsrail'in tam kontrolünü kabul ettirmeye yönelik bir diplomatik oyun olabilir.
Trump’ın Ortadoğu için sık sık kullandığı bataklık tabirine de düşünecek olursak ABD’nin Ortadoğu’da doğrudan bir mülkiyet isteyeceğini düşünmüyorum. Burada bölge devletlerine şu mesaj veriliyor; Büyük şeytanı mı tercih edersiniz yoksa küçük şeytanı mı?
Özetle, Gazze artık yalnızca Filistin halkının meselesi değil; küresel güçlerin yeni jeopolitik hesaplaşma alanı haline geldi. Washington’un attığı her adım, sadece bir açıklama değil, uzun vadeli bir stratejinin parçası.
Eğer Filistin meselesi, Arap dünyasının bir "prensip meselesi" olarak görülmeye devam ederse, Trump’ın "Gazze’yi Amerika’ya katma" planı yalnızca bir propaganda aracı olarak kalır. Ancak, eğer bölge ülkeleri bu tehdidin gölgesinde İsrail’in Gazze üzerindeki kontrolüne sessiz kalırsa, işte o zaman asıl kaybeden Filistin değil, Ortadoğu’nun tamamı olacaktır.