Bu platformların karanlığında çocuklarınıza ışık olun
Dijital çağın nimetleri saymakla bitmez. Ancak, bu nimetlerin gölgesinde büyüyen tehlikeler de bir o kadar ürkütücüdür. Netflix gibi dijital platformlar, milyonlarca insanın hayatında yer edinmiş, eğlence anlayışını kökten değiştirmiştir.
Ancak, bu platformların sunduğu içeriklerde sıkça yer bulan şiddet ve cinsellik, bilhassa çocuklar ve gençler üzerinde derin izler bırakmaktadır. Bir yandan modern dünyanın sunduğu imkanlar, diğer yandan bu imkanların beraberinde getirdiği tehlikeler, toplumumuzun ve geleceğimizin teminatı olan evlatlarımızı tehdit etmektedir. Peki, bu içeriklerin çocuklar üzerindeki etkileri nelerdir? Türk örf ve adetleriyle nasıl bir tezat oluştururlar?
2024 yılı itibarıyla Türkiye’de 8-18 yaş arası çocukların %90’ı, dijital platformlara erişim sağlıyor. Bu çocukların %60’ı, haftada en az bir kez Netflix ve benzeri platformlarda dizi veya film izliyor. Ancak, bu içeriklerin çoğunda yer alan şiddet ve cinsellik, çocukların zihinsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkiliyor. Yine 2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre, bu yaş grubundaki çocukların %35’i, izledikleri içeriklerdeki şiddet ve cinsel temaları gerçek hayatta da normalleştirmeye başladıklarını ifade ediyor. Bu oran, gelecekte nasıl bir nesil yetiştirdiğimiz konusunda ciddi endişelere sebep olmalıdır.
Daha da çarpıcı olan ise, bu tür içeriklerin çocuklarda duyarsızlaşma ve empati eksikliğine yol açtığı gerçeğidir. Türkiye’de yapılan bir araştırma, şiddet içerikli dizileri düzenli olarak izleyen çocukların %45’inin, okulda arkadaşlarına karşı daha agresif davranışlar sergilediğini göstermektedir. Bu durum, şiddetin normalleşmesi ve toplumsal huzurun zedelenmesi anlamına gelir. Dijital dünyanın bu karanlık yüzü, çocuklarımızın zihnini ve kalbini kirletmekte, onların sağlıklı bir birey olarak yetişmelerini engellemektedir.
Şiddet ve cinsellik, dijital platformların en çok tercih edilen içerik unsurlarından biridir. Ancak, bu unsurların çocuklar üzerindeki etkileri, sadece bireysel düzeyde kalmaz; bilakis, toplumsal yapının temellerini sarsar. Türkiye gibi geleneksel aile yapısına sahip bir toplumda, bu tür içeriklerin çocuklar ve gençler üzerinde yarattığı etkiler, aile birliğini ve toplumsal değerleri tehdit etmektedir.
Türk toplumunun kadim örf ve adetleri, aileyi, saygıyı, hoşgörüyü ve dayanışmayı esas alır. Ancak, dijital platformlarda sürekli maruz kalınan şiddet ve cinsellik, bu değerlerin zayıflamasına yol açmaktadır. Aile içi ilişkilerdeki saygının yerini kaba kuvvet, sevginin yerini ise yüzeysel ve geçici ilişkiler almaktadır. Özellikle gençler arasında yaygınlaşan bu değer kaybı, toplumsal dokunun zedelenmesine ve gelecek nesillerin ahlaki temellerinin sarsılmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de 2024 yılı itibarıyla boşanma oranları %40 artmış durumda ve bu artışta, dijital içeriklerin etkisi de yadsınamaz. Şiddet ve cinsellik temalı diziler, gençlerin evlilik ve aile kavramına bakış açısını olumsuz etkileyerek, aile içi huzursuzluklara ve nihayetinde boşanmalara yol açmaktadır. Bu, toplumun en temel birimi olan ailenin çözülmesi anlamına gelir ki, bu da gelecekte toplumsal huzurun tamamen yok olabileceği endişesini doğurmaktadır.
Türk toplumunun örf ve adetleri, binlerce yıllık bir birikimin ürünüdür. Bu değerler, toplumsal yapının temelini oluşturur ve bireyler arasındaki ilişkileri düzenler. Ancak, dijital platformlarda sıkça yer bulan şiddet ve cinsellik temalı içerikler, bu değerlerle taban tabana zıttır. Geleneksel Türk ailesi, sevgi, saygı ve hoşgörü üzerine inşa edilmiştir. Ancak, bu tür içerikler, gençlerin zihinlerinde yanlış değer yargıları oluşturarak, aile içi ilişkilerin zayıflamasına neden olmaktadır.
Örneğin, dijital platformlarda yaygınlaşan cinsellik temalı diziler, gençlerin evlilik kurumuna bakış açısını olumsuz etkilemektedir. Türkiye’de yapılan bir araştırma, gençlerin %50’sinin, evliliği gereksiz ve eski moda bir kurum olarak gördüğünü ortaya koyuyor bu durum Türk toplumunun temel taşlarından biri olan aile kurumunun zayıfladığını ve gelecekte daha da zayıflayabileceğini göstermektedir.
Ayrıca, şiddet temalı içerikler, gençlerin duygusal gelişimlerini olumsuz etkileyerek, onların empati yeteneklerini köreltmektedir. Bu durum, toplumsal ilişkilerin zayıflamasına, bireyler arasındaki güvenin sarsılmasına ve nihayetinde toplumsal huzursuzlukların artmasına yol açmaktadır. Türk toplumunun kadim gelenekleri, bireyler arasındaki dayanışmayı ve hoşgörüyü esas alır. Ancak, bu değerlerin yerini şiddet ve çıkar ilişkileri aldığında, toplumun temelleri sarsılmaya başlar.
Türkiye, dijital dünyanın bu karanlık yüzünden çocuklarını korumak için acil adımlar atmak zorundadır. İlk olarak, ebeveynlerin çocuklarının izlediği içerikleri kontrol etmeleri ve onları bu tür zararlı içeriklerden uzak tutmaları gerekmektedir. Ayrıca, dijital platformlarda çocuklara yönelik içeriklerin denetlenmesi ve bu platformların daha güvenli hale getirilmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Eğitim kurumları da bu konuda önemli bir rol oynamalıdır. Çocuklara, dijital dünyada karşılaşabilecekleri tehlikeler hakkında farkındalık kazandırılmalı ve onlara bu tür içeriklerle nasıl başa çıkabilecekleri öğretilmelidir. Medya okuryazarlığı eğitimleri, çocukların ve gençlerin dijital içeriklere karşı daha bilinçli ve eleştirel bir gözle yaklaşmalarını sağlayabilir.
Son olarak, Türk toplumunun kadim örf ve adetlerinin, modern dünyanın getirdiği bu tehlikelere karşı korunması için toplumsal dayanışmanın artırılması gerekmektedir. Ailelerin, okulların ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği içinde çalışarak, çocukların ve gençlerin sağlıklı bir şekilde gelişmeleri için uygun ortamlar yaratmaları önemlidir.
Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla geleceğe umutla bakan bir ülke olmalıdır. Ancak, dijital dünyanın karanlık yüzü, bu umutları gölgeleyebilir. Şiddet ve cinsellik temalı içeriklerin çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkileri, sadece bireyleri değil, tüm toplumu tehdit etmektedir. Türkiye, bu tehlikeleri fark etmeli ve çocuklarını bu tür zararlı içeriklerden korumak için gerekli adımları atmalıdır. Ancak bu şekilde, Türk toplumunun kadim değerleri korunabilir ve gelecek nesiller sağlıklı bir şekilde yetiştirilebilir.