Beygir mi, Birey mi yetiştirmeli?
Ülke olarak son yıllarda önemini kavradığımız bir gerçek var: eğitimin önemi. Bu toplumumuz açısından oldukça önemli ve güzel bir gelişme. Çünkü bireyi, aileyi, işletmeyi, toplumu ve ülkeyi ileriye götürecek olan en önemli unsur eğitimdir. Eğitim ailede başlar ve bu nedenle en önemli unsurlardan biri diyebileceğimiz aileyi ayrıca değerlendirmekte fayda bulunmaktadır.
Bundan yıllar öncesinde aileler çocuk yetiştirmede kısmen gerekli gibi olsa da genel anlamda gereksiz ve yanlış bir politika izlemişlerdir. Nedir bu yanlış politikalar? Aşırı disiplin kapsamında oturma ve konuşma düzenleri başta olmak üzere çocuğu birey gibi görmemenin, ona karar hakkı tanımamanın getirmiş olduğu problemlerdir. Kendi kararını yanlış da olsa veremeyen, düşüncesini ifade edemeyen bireylerin disiplin adı verilen şemsiye altında yıllarca, aşırı korumacı bir düşünceyle özgüvensiz bir şekilde yetiştirilmesi sonucu ortaya çıkan tablo ne hazindir.
Daha çocuk iken “sen yapamazsın, sen küçüksün” gibi yapamamayı, düşünmemeyi öğrettiğimiz cevher gibi beyinler yaş kemale erince de hala yapamadığını, düşünemediği görüyoruz. Çünkü körpecik bir fidanın dallarını, yapraklarını, taze filizlerini daha küçükken onlara iyilik yaptığını zanneden yanlış bir düşünceyle ebeveynler koparmaktadır. Yıllar sonra da o fidanın yeşermesini beklemek kadar kısır bir düşünce de sanırım olamaz. Çünkü ağacın gövdesi hariç yeşerme ihtimali olan her şey daha baştan farkında olmadan yok edildi.
Günümüzde ise geçmişten ders alınmış gibi görünüyor ve ebeveynlerde “biz görmedik çocuğumuz görsün, biz rezil olduk çocuğumuz olmasın” gibi düşünceler hakim konumda. Geçmişte ilgisiz bir ortamda yetiştirilen çocuklara, günümüzde aşırı ilgi gösterilerek adeta ilgi sarhoşu haline gelen körpe fidanlar ortaya çıkmakta. Peki ya sonrasında? Toplumdan beklediği ilgiyi göremeyen ilgi bağımlısı bireyler ilgisizlikten ve pohpohlanmadığı için serzenişin ardı arkası hiç kesilmemektedir.
Ailelerin ilgi boyutu o kadar ileriye gitmiştir ki çocukların yapması gereken okul ödevlerini bile ebeveynler yapmaktadır. Sanmayın ki yardım amaçlı yapıyorlar, genellikle çocukları üzerinden kendi egolarını tatmin etme yarışındalar da ondan. Çünkü komşunun çocuğu iyi bir yeri kazanıp da onun ki kazanamazsa sonuç vahim. O zaman çocuğun sanal da olsa başarılı olması için ödevlerinin aileler tarafından ya yapılması ya da birilerine yaptırılması gerekir.
Çocukların çocukluğunu yaşamasına fırsat vermeyen, ödev ve sınav sistemleri içinde bir de aileler psikolojik tatmin yarışına girdikleri takdirde maalesef alınan nefesin adı da puan, not vb. olmaktadır. Aileler çocuklarını tıpkı hipodromdaki at yatışlarına benzer şekilde yetiştirmeye devam ettikçe, gelecek nesillerin teminatı olan beyinler beygir olmaktan öteye geçemeyecektir. Belki yarışı birinci tamamlayacak ama sonuçta beygir olarak kalacaktır. Önemli olan birinci olurken insan olmanın temel değerlerini de kaybetmemektir.
Aşırı hırs küpü yapılan çocuklar arkadaşlarını sevmek yerine nefret eder hale gelecektir. Çünkü sonsuz yarışta onları geçmek için yapılacak her şeyin mübah olduğu mantığına göre beslenmektedirler. Arkadaşsız büyüyen çocukların ileride aile olmayı, toplum olmayı bilmemesi kadar daha doğal ne olabilir ki? Misafirliklerde bile senin çocuk günde kaç soru çözüyor ile başlayan muhabbetler “nasılsın, iyi misin?” i bile unutturur oldu.
Peki sonuç; asosyal yapıda yetişen, toplumda iki kelimeyi bir araya getirip de konuşamayan ama günde bin küsur tane soru çözebilen, hayatın test sınavlarından ibaret olduğunu sanan ve hayatta her zaman “a, b, c, d, e” seçeneklerinden birini seçen ama “f” seçeneğinin olabileceğini düşünemeyen, beklentileri ve öğretilen hayat dışında bir durumla karşılaşınca depresyona giren hatta intihar eden bir nesil.
İşte o nesil maalesef bizlerin eseri. O yüzden beygir yetiştirmek yerine kontrollü bir özgüvene ve insani değerlere sahip, kişisel gelişimi yaşam tarzı haline getiren yaşam boyu öğrenen ve öğreten bireyler yetiştirmek temel hedef olmalı ki geleceğimiz daha güzel günlere gebe olabilsin…