Tam 107 yaşında, her işini kendi görüyor
4 kız, 1 erkek olmak üzere 5 evladı ve 17 torunu olan Fatma Çif, çapa, ürün toplama gibi tarla işlerinde de yıllarca çalıştı.
Çumra ilçesinde yaşayan 107 yaşındaki Fatma nine, evinde kendi işlerini kendisi yaparak, evlatları ve komşularının da destekleriyle hayatını sürdürüyor. Bahçesine yiyeceği kadar sebze de diken Fatma nine, evindeki işleriyle vakit geçiriyor.
Konya'nın Hadim ilçesi Bolat Mahallesinde nüfus kayıtlarına göre 1914 yılında dünyaya gelen Fatma Çif, eşi Mehmet Çif ile evlendikten bir süre sonra Çumra ilçesine taşındı. 4 kız, 1 erkek olmak üzere 5 evladı ve 17 torunu olan Fatma Çif, çapa, ürün toplama gibi tarla işlerinde de yıllarca çalıştı.
Fatma nine, hayatında bir asrı geride bırakarak 107 yaşına ulaşırken, kendi işlerini de kendi görmeye çalışıyor. Covid-19 aşılarını da yaptıran Fatma nine, evinin önündeki bahçesinde yiyeceği ürünleri de yetiştiriyor.
İlerlemiş yaşına rağmen yemeğini ve ev işlerini kendisi yapmaya çalışan, evlatları ve komşularının da yardımcı olduğu Fatma nine, Akşam namazını, daha sonra yatsı namazını kılar yatarım. Nereye gideyim, televizyonum, bir şeyim yok, bir tek saatim var. Saat 1'de kalkarım teheccüd namazımı kılarım. Bir saat fazla namaz kılarım, ondan sonra bir daha sokulurum yorganın içine. Sabah ezanı okunur duymam ama saatten bilirim.
Kalkarım onu da kılarım. Ne pişireceksem onu pişiririm, ne yapacaksam onu yaparım. Onlarla vakit geçiriyorum. Sonra bir kahvaltı yaparım, gelir kuşluk namazını da kılarım. Tespihimi alırım burada otururum. Gelen olursa yanıma oturur. Ben de ülser var aç karnına bir hap atarım, akşam da bir hap atarım. Şükürler olsun. Çok ölen oldu, ben ölmedim. Bana dediler ki oraya buraya sokulma hastalık gelir. Vadesi yeten ölür dedim dedi.
Şimdiki yağların, yoğurtların tadı var mı
Fatma nine, doktora gittiğinde yaşadıkları diyaloğu anlatarak, Doktor dedi ki 'ne yedin, içtin de böyle yaşadın' dedi bana. Ben de senin gibi makarna yemedim, hepsi ilaçlı dedim. Hamurdan yaparsınız ama hepsi ilaçlı. Ben dedim, davarlarımızı dağa salardık, diken ardıç bir, yağ ardıç iki, kara ardıç üç tane ardıç, bir de çam, katran ve meşe bunları yerdi davarımız.
Bir de ot yerdi, yağımız süper olurdu, şimdiki yağların, yoğurtların tadı var mı dedim. İneklere ne verirler, hepsini verirler dedim. Ben onların ayranını içerdim, yağını dökerdim, tadından yiyemezdik. Şebit, pekmez, üzüm yerdim, şimdi bir çay bilirsiniz dedim. Pekmezi yemezsiniz çay içersiniz dedim. Doktor 'vay benim ebem' diye beni sever, dua et bize der. Biz pancar pürçüğünü kavurur yerdik, şalgam pürçüğünü kıyardık bulgurla pişirir yerdik, bal gibi olurdu. Şimdi birinin tadı yok şeklinde konuştu.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez
Fatma nine, önceden bahçeyi ektiğini de anlatarak, Ben bahçeyi ekerdim su vardı, patates ekerdim elimle, sulardım, sökerdim çuvallara doldururdum gel Süleyman dördünü sen götür, gel Mevlüd sen götür derdim. Biber eker pazarda satardım. Ama 6 senedir ne pazar yüzü görüyorum, ne ekerim, ne kaldırırım. Vaktim kalmadı, ekemem.
Bu sene 'elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde gelmez' dedim. Domates, biber diktim. Domates kurudu kaldı ama biberden yedim de kuruttum da kışın yiyeceğim inşaallah diye konuştu.