Su arabaları
10 Mart 2000’de Ankara’nın kalbinde işlenen bir cinayet, basında sıradan bir mafya hesaplaşması olarak sunuldu. Ancak perde arkasındaki gerçek, dünya düzenini değiştirebilecek bir teknolojinin acımasızca durdurulmasıydı.
Ali Tibukoğlu ve Nihat Özbir, suyla çalışan bir motorun patentini almak ve seri üretim için ilk adımları atmak üzereydiler. Bu buluş, yalnızca Türkiye için değil, dünya için de enerji alanında bir devrim olabilirdi. Ancak bu devrim, iki girişimcinin hayatına mal oldu.
Bu tür hikayeler ne yazık ki yalnızca Türkiye’ye özgü değil. Dünya tarihi, benzer şekilde bastırılan yeniliklerle doludur. 1970’lerde Amerikalı Stanley Meyer, suyla çalışan bir araba prototipi geliştirdiğini duyurduğunda büyük bir heyecan yaratmıştı. Ancak Meyer, bir akşam yemeği sırasında ani bir şekilde hayatını kaybetti.
Çalışmaları ise gizemli bir biçimde ortadan kayboldu. Büyük enerji şirketleri ve fosil yakıt lobileri, bu tür teknolojileri tehdit olarak görüyor. Suyla çalışan motorlar gibi düşük maliyetli ve yenilenebilir enerji çözümleri, yalnızca enerji piyasasını değil, aynı zamanda küresel ekonomik güç dengelerini de sarsabilir.
Bu durumun yalnızca bireysel girişimlere değil, ülkelere de yansıdığı biliniyor. Japonya’da Genepax isimli bir şirket, suyla çalışan bir araba prototipi geliştirdiğini açıklamıştı. Proje, dünya basınında geniş yankı buldu, ancak şirket kısa süre içinde "finansal sorunlar" gerekçesiyle kapandı. Almanya’da da benzer şekilde yenilikçi enerji projeleri, büyük lobi baskılarıyla raflara kaldırıldı.
David Icke gibi düşünürler, bu tür teknolojilerin bastırılmasını "küresel güçlerin, insanlığı kontrol altında tutma çabası" olarak yorumluyor. Gerçekten de su, herkesin erişebileceği bir kaynakken, onun enerji kaynağı olarak kullanılması, enerji üzerindeki tekelci yapıyı yerle bir edebilir. Bu yüzden Henry Kissinger’ın şu sözleri, olayın arka planını açıklıyor: “Petrolü kontrol edersen ulusları kontrol edersin. Gıdayı kontrol edersen insanları kontrol edersin.”
Bugün elektrikli arabalar çevreci bir çözüm olarak övülüyor, ancak bu araçların üretimi için kullanılan lityum ve kobalt gibi kaynaklar üzerindeki çatışmalar giderek artıyor. Peki ya su gibi herkesin ulaşabileceği bir kaynaktan enerji üretmek mümkün olsaydı? Bu tür projeler neden sürekli engelleniyor ya da arkasındaki isimler neden susturuluyor? Ali Tibukoğlu ve Nihat Özbir’in hikayesi, bize çok şey anlatıyor. Belki de asıl "cinayete sudan sebep" olan şey, bu teknolojinin kendisi değil; onun güç dengelerini sarsma ihtimaliydi.
Tarihi yeniden yazacak bir fırsat, kimin ellerinde durduruluyor ve neden? Bugün bu zinciri kıracak cesareti kim gösterebilir? Belki de o gün geldiğinde, petrol kokan her hikaye yerini temiz bir suyun umuduna bırakacaktır. Ama o zamana kadar, her yenilikçi adımın ardında, susturulmuş bir başka hikaye yatacak gibi görünüyor.
Haber & Yorum / Ata Korkut